‘İhtilâlin kudretli albayı’ denen, darbe sırasında radyodan ihtilâl bildirisini okuyan ve ihtilâlin akabinde başbakanlık yetkileri verilerek başbakanlık müsteşarlığına getirilen Albay Alpaslan Türkeş’in “Biz Demokrat Partiyi, ezanı Arapçalaştırdığı tarihte yıkmaya karar vermiştik” şeklinde de ifade ettiği gibi ezanın aslına çevrilmesi, altmış ihtilâlinin başlangıç noktası oldu.
‘Bayram içinde bayram’dı bu ahvâl
Said Nursî’nin, ‘âlem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi’ diye tavsif ettiği bu tarihî hadise sadece milleti mesrur ve İslâm âlemini memnun etmekle kalmadı. Bediüzzaman’ın yaptığı gibi sözlü, yazılı bayram tebriklerine de aksederek hafızalara nakşolup hatıraları süsledi. “Hem sizin, hem bu memleketin, hem âlem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi olan, bu memlekette şeâir-i İslâmiyenin yeniden parlamasının bir müjdecisi olan ezan-ı Muhammedînin kemal-i ferahla on binler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz.” (Emirdağ Lâhikası s: 267)
Müslümanlara, böylesine sürûrlu bir bayram mutluluğu yaşatan Adnan Menderes, milletin gönlünü kazanma hamlelerine mânevî icraatlarla ondan sonra da devam etti. Ezan yasağının ardından, radyodan dinî program yapma, Kur’ân okuma yasağını da kaldırdı ve radyolardan her gün Kur’ân okunmaya başlandı.
Radyodan dinî muhtevalı yayın yapma yasağının kaldırılmasını fırsat bilen S. Özdemir, M. Türkmenoğlu ve arkadaşları ‘Risâle-i Nur, müellifi büyük İslâm mütefekkiri Said Nursî. Sözler, Lem’alar, Mektubât, İşarâtü’l İ’câz, Âsâ-yı Mûsâ çıkmıştır’ ifadelerinin yer aldığı Risâle-i Nurlar’la ilgili bir reklâm metni hazırladılar ve günün en çok radyo dinlenen vakitlerinde yayınlanmak üzere radyo idaresine verdiler.
A. Hamdi Akseki’nin Diyanet İşleri Başkanı olduğu zamanda, 1950 yılının Temmuz ayında radyodan ilk defa yayınlanan bu ifadeleri ilk gün milletle birlikte Bediüzzaman’ın da dinlemesi, Nur Talebeleri ile birlikte millet ekseriyetini de mesrûr etmeye yetti. Nur Talebeleri ikinci gün yine aynı vakitte reklâm yayınını dinlemeye hazırlanmıştı. Yayın saati gelip geçtiği hâlde yayınlanmayınca ertesi gün radyo idaresine gidip parası ödenmiş olan reklâmın yayından kaldırılmasının sebebini sordular.
CELAL BAYAR’IN TELEFONU
Radyo idarecilerinin Çankaya Köşkü’nden Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın bizzat telefon ederek, o reklâmı alanları azarladığını ve yayından kaldırılmasını istediğini söylediler ve paralarını iade ederek Risâle-i Nurlar’ın reklâmını yayından kaldırdılar. Ama o günün şartlarında bir sefer yayınlanması bile pek çok hayra vesile oldu. (Şahiner. Son Şahitler. C: 5 s: 56)
Ne var ki, memlekette mânevî gelişmeleri istemeyen insan da yok değildi. Bediüzzaman’ın tesbiti ile ‘bu vatan ahâlisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran’ ve milletin millet olma şuurunun pekişmesine vesile olan ezanı aslına çevirme, radyodan Kur’ân okutma hareketini, Halk Partisi’nin müfrit takımı ile ordunun alt kademelerindeki bazı subaylar açıkça ses çıkaramasalar da bir türlü kabullenemediler.
“Eğer ırkçılık ve Türkçülük fikri esas ise, bu asil ve masum Türk milleti aleyhinde bir milliyetçilik tarafgirliği meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinat ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar.” (Emirdağ Lâhikası s: 813)
HALKÇILAR, IRKÇILARI ELDE ETTİ
Said Nursî’nin mezkûr tesbitlerinden de anlaşıldığına göre, milliyetçi olduğunu söyleyen, milliyetçiliği Türkçülüğe, Türkçülüğü de Atatürkçülüğe inhisar eden bazı Halk Partisi, Millet Partisi mensupları ve Türkeş, Madanoğlu, Güventürk, Aydemir gibi subaylar karanlık mahfellerde gizlice buluşarak meseleyi görüştü.
Bir bakıma Said Nursî’nin dediği oldu. ‘Halkçılar, ırkçılığı elde etti.’ (a.g.e. s: 748) Ordu içinde yuvalanan iki kanada mensup bazı muhteris albaylar gizlice toplandı. İsmet İnönü’nün, ezanın aslına çevrilmesine şiddetle karşı çıkmasını kendileri için işaret telâkki ederek ihtilâl hazırlıklarına başladılar.
Nitekim ‘İhtilâlin kudretli albayı’ denen, darbe sırasında radyodan ihtilâl bildirisini okuyan ve ihtilâlin akabinde başbakanlık yetkileri verilerek başbakanlık müsteşarlığına getirilen Albay Alpaslan Türkeş’in “Biz Demokrat Partiyi, ezanı Arapçalaştırdığı tarihte yıkmaya karar vermiştik” (B. Berk, M. Polat. İslâmî Hareket ve Türkeş. s: 86) şeklinde de ifade ettiği gibi ezanın aslına çevrilmesi, altmış ihtilâlinin başlangıç noktası oldu.
İHTİLÂLCİLERİN KALKANI M. KEMAL
Diyanet İşleri Başkanı A. Hamdi Akseki’nin, din tedrisatı ve dinî müesseseler hakkında hazırlayıp Menderes’e verdiği raporda, ‘Çocuklarımıza gerek mekteplerde ve gerek başka vasıta ile 26 seneden beri din ve ahlâk aleyhinde söylenebilecek ne varsa hepsi söylenmiş, telkin edilmiş ve kıpkızıl bir dinsiz olmaları için her şey yapılmıştır’ (Derin Tarih. 46. sayı, s: 94) ifadelerini kullanması Kemalist çevreleri küplere bindirmeye yetti.
Onlar bu hususta köşelerinde, sayfalarında yaygaralar koparmaya devam ederken, onu irticayı hortlatmakla suçlamak için bazı mihraklar Ticanileri ileri sürdü. CHP zihniyetine sahip olan ve bir ara o partiden milletvekilli de seçilen Ticani tarikatı şeyhi Kemal Pilavoğlu’nun bazı müridlerini kışkırtarak M. Kemal’in Kızılay’daki heykeline saldırttılar.
...VE KORUMA KANUNU
Askerî ihtilâlciler ile sivil destekçilerinin müştereken yaptıkları tahriklere ve tazyiklere Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın M. Kemal’e duyduğu aşırı sevgi de eklenince, biraz da onun teşviki neticesinde Adnan Menderes hükümeti zamanında Kemalistleri memnun edecek faaliyetler yapılmaya başlandı.
Onlardan ilki Rasattepe’ye Anıtkabir’in yapılması idi. 1944 yılında başlamasına rağmen bir türlü ilerlemeyen inşaat Cumhurbaşkanının ısrarlı ilgisi sayesinde kısa zamanda bitirildi. Etnoğrafya Müzesi’nde yıllardır bekletilen ceset oraya nakledilmek üzere hazırlandı.
On beş yıl sonra tabutu açılan cesede ilk olarak Menderes bakacaktı. ‘Katafalka çıktı, aşağıya baktı. Çok heyecanlıydı. Yüzü sapsarı oldu. (Şen s: 188) Tutanak tutulup tabut kapatıldı. Oradan Anıtkabir’e getirildi, dar dehlizlere indirildi ve erler tarafından tonlarca ağırlığındaki mermer kütlenin altında yer alan beton zemine kondu.
Bu hususta yapılan ikinci icraat Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun çıkarılması idi. Türk tarihinde, belki de dünyada ilk defa çıkarılacak olan böyle bir kanun insan hak ve hürriyetlerine, demokrasinin temel ilkelerine, Demokrat Parti’nin tüzüğüne, varlığının esasına ve diğer insanî değerlere aykırı idi.
Oğlu Aydın Menderes’in mezkûr ifadelerinde de görüldüğü gibi Adnan Menderes, demokratik olmayan böyle bir kanunun çıkarılmasına karşı idi. Fakat ‘ağız kapatmak mecburiyeti hissettiği’ için, Ankara Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Yahudi asıllı Ernest Hirsch’in hazırladığı kanun teklifini (Sırr-ı İnna A’taynâ Risalesi. Derin Tarih Kültür Yayınları. İstanbul 2016 s: 10) kabul edilmeyeceği ümidi ile meclise sevk etti.