"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB takibi bırakınca

Kâzım GÜLEÇYÜZ
19 Ekim 2017, Perşembe
Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra o yılın Aralık ayında yapılan zirve toplantısında resmen kabul ve ilan edildi.

Öncesinde, uzun süredir devam eden şimdiki duruma benzer tarzda oyalama siyaseti izleyen AB’nin deprem sonrası bu tavrını değiştirmesinde, 17 Ağustos’un ardından devletin sergilediği hantallıkla bu yüzden halkın dûçar olduğu perişanlığı görmesinden kaynaklanan insanî duyarlılığın etkili olduğu söylendi.

Bir de Almanya’da Gerhard Schröder ve Fransa’da Jack Chirac gibi, sonrakilerle kıyas dahi kabul etmeyecek derecede geniş ufuk ve vizyon sahibi liderler bulunmasının.

AB zirvesinin ardından başlayan süreçte de Brüksel, Türkiye’deki kronik hukuk, özgürlük ve demokrasi sorunlarını yakından takibe başladı.

28 Şubat kâbusunun olanca ağırlığıyla ülkeye çöktüğü o sıkıntılı ve kasvetli dönemde hak ve özgürlük ihlallerinin kararlılıkla üzerine gitti.

Bilhassa asker üyelerin de görev yaptığı 12 Eylül ürünü DGM’leri, 1990’da kaldırılan TCK 163’ün yerine ikame edilen 312 ve öteden beri basın özgürlüğüne karşı Demokles’in kılıcı gibi sallandırılan 159 davalarını günü gününe izledi.

Öyle ki, DGM’ler eliyle ve bilhassa 312. kullanılarak Yeni Asya’ya yapılan yoğun baskıları yıllık raporlarında detaylarıyla kayda geçirdi.

Bu son derece sıkı takip sayesinde önce DGM’lerdeki asker üyeler çekildi, ardından bu mahkemeler tamamen kaldırıldı, 312 ve 169. maddeler de defalarca değiştirildi.

AKP iktidarının ilk iki yılında da bu takip büyük ölçüde devam etti.

Tâ 3 Ekim 2005’te adaylık müzakerelerini başlatma kararının alındığı 17 Aralık 2004 Brüksel zirvesine kadar. Ne zaman ki o karar çıktı; sonrasında hem Ankara frene bastı, hem de AB yakın takibi bıraktı.

Sonuçta bizimle aynı gün müzakerelere başlamış olan Hırvatistan birliğe üye olalı seneler geçti, ama biz hâlâ yerimizde sayıyoruz.

Ankara’nın hukuk ve demokrasi reformları bahsindeki isteksizliği ve ayak sürümesi ile AB’deki Türkiye karşıtı güçlerin bu tavrı birleşince, bugünkü noktaya gelip dayandık.

Gelinen noktada Brüksel Ankara’daki hukuk dışı ve antidemokratik gidişatı seyretmekle yetiniyor.

Bu ilkesiz ve duyarsız tutum ve yaklaşım ise, AB’nin kendi değerleriyle de çelişmesi anlamına geliyor.

***

- Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına getirilen Selahaddin Menteş’i kutluyor, hukukçu-demokrat kimliğini yeni görevine de yansıtmasını diliyoruz.

- Menteş kimsenin güvenmediği OHAL Komisyonu başkanlığından müsteşarlığa geçiş yapıyor. Dileriz, yeni görevinde adalete hizmete muvaffak olur.

- 20 Temmuz 2016’da OHAL Mecliste  346 oyla kabul edilmişti. Ama sonraki uzatmaların hiçbirinde oy sayısı açıklanmadı. Neden? Niye gizleniyor?

Okunma Sayısı: 5147
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    19.10.2017 14:03:26

    Geldiğimiz nokta, yaşadığımız gayri hukuki süreç ve hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği ve hepimizi endişeye sevke eden şu vahim gidişata bakarak şunları söyleyebiliriz: Siyasal İslamcıların yegane hedef ve maksadı, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak (imiş). AB hedefi, adâlet, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi söylemler iktidara gelebilmek için kullanılan âlet ve aparatlar gibi durmaktadır. O günkü konjoktüre bağlı olarak, iktidar için ihtiyaç duydukları ABD ve AB'ye şimdi "size ihtiyacımız yok!" diyorlar. O vakit niçin vardı, şimdi niye yok? AB içindeki ikinci Avrupa'yı temsil edenlerin ekmeğine yağ süren yaklaşım, sözler ve gayri hukuki işler maalesef "AB'nin takibi bırakmasını" netice vermiştir. AB'nin yaptığı elbette yanlıştır ve kendi değerleriyle çelişmektedir. Peki, ya bizim yaptığımız, itibarımızı bitiren ve vahamet arz eden işler?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı