"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Din kimsenin tekelinde değildir

Kâzım GÜLEÇYÜZ
16 Mart 2019, Cumartesi
Üstadın toplumumuz için dile getirdiği şu manidar tesbit sosyopsikolojik açıdan son derece önemli:

“Hakikaten, bence bir Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüt etse (soyutlansa) bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh (ahmak), en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız (dayandığımız sarsılmaz set) olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır.” (age, s. 258)

Nitekim İslâma en uzak ve yabancılaşmış gibi görünenlerin dahi kendilerini en azından “kültürel Müslüman” olarak tanımlayıp, günlük hayatlarında belki farkında bile olmadan bazı İslâmî motifleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeleri, bu tesbiti doğrulayan ilginç tezahürler.

Yine Üstadın, dini ve dindarlığı kendi tekelinde gören dışlayıcı anlayışı reddederken kullandığı şu ifadeler de çarpıcı:

“Ey insafsızlar! Umum âlemi yutacak, birleştirecek, besleyecek, ziyalandıracak (ışıklandıracak) bir istidatta olan hakikat-ı İslâmiyeti, nasıl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassıp bir kısım hocalara tahsis edip, İslâmiyetin yarı ehlini dışarı atmak istiyorsunuz? Hem de umum kemâlâtı câmi (mükemmellikleri içine alan), bütün nev’-i beşerin hissiyat-ı âliyesini (insanlığın yüksek hislerini) besleyecek mevaddı muhit olan (maddeleri kapsayan) o kasr-ı nuranî-i İslâmiyeti (nurlu İslâm köşkünü), ne cür’etle, matem tutmuş bir siyah çadır gibi, bir kısım fukaraya ve bedevilere ve mürtecilere has olduğunu tahayyül (hayal) ediyorsunuz?” (age, s. 269-70)

İslâmın bütün insanlığa gönderilmiş en son evrensel İlâhî mesaj olduğu inancına dayanan bu engin bakış açısındaki kapsayıcılık, kucaklayıcılık, genişlik ve rahatlık nerede; dini ve dindarlığı kendi daracık ufkuna hapsetmeye çalışan inhisarcı ve dışlayıcı taassubun, dine de çok zarar veren zavallılığı ve perişanlığı nerede?

Aynı sakat anlayışın, bu haliyle dini tekelinde tutma gayretinin yol açacağı bir diğer vahim sakıncayı da “kavî bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmak” olarak ifade ediyor Üstad. (age, s. 497) 

Böylesi dar ve agresif tavırlarla büyük bir çoğunluğu dinin aleyhine geçirmek de taşınması imkânsız bir başka ağır vebal.

Okunma Sayısı: 3156
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    16.3.2019 15:29:29

    Şu seçimler ve kampanyaları dolaysıyla özellikle iktidar mensupları ile onlara destek veren siyasal İslamcı kitleler öyle bir Müslüman profili ortaya koydular ki, gerçekten, hakikat-ı İslamiyete leke sürdüler. O güneşe ayna olamadılar. Bu da bir başka ağır vebaldir. Öteden beri bütün menfilikleri İslama mal etmeye çalışan ve fakat buna muvaffak olamayanları haklı çıkartırcasına, İslamiyeti -milyon kez haşa- cehaletin, vahşetin, yobazlığın, gericiliğin, taassubun kaynağı gibi görmelerine, göstermelerine sebep oldular ve ellerine koz verdiler. Bir asırdır devam ettirilen din ve dindar aleyhindeki şu iddialara bugün menfi siyasetin din soslu yeni absürt eylem ve söylemleri ilave edilmekle önümüzdeki senelerde de aynı iddialar tekrar edilecektir. "Sebep olan yapan gibidir" kaidesince menfi anlamda hangi kapıların açılmasına ve tahribatın yapılmasına sebep olunduğuna bakmak lazım.

  • Gündüz Alp-2

    16.3.2019 15:07:32

    İslamiyeti kendi dar siyasal ideolojilerine öylesine hapsettiler ki, birleştirici, kucaklayıcı özelliğini bile tersine çevirerek fitne ve tefrikanın aracı haline getirdiler. Din sanki "milleti hizaya getirmenin" -haşa- sopası haline geldi. Din ile celp edip siyaset sopası ya da topuzu ile toplumu dizayn etmek, dini siyasetine alet eden siyasetin bir düsturu olsa gerek. Ya da Makyavel'in "hedefe giden her yol meşrudur/mübahtır" prensibi. Mesela, "Rabbim izin verirse bunların anasını belleyeceğiz" (Basın, 12.3) diyerek niyet ettiği çirkin fiilinde bile Allah'ın adını kullanabilen garip, nevzuhur bir Müslüman(!) siyasetçinin dine ve dindara hizmet ettiğini söylemek mümkün mü? Değilse, niçin inatla ve ısrarla dini siyasetlerine alet etmektedirler? Şu söylem bırakın gayrıyı dindara bile "Böyle Müslümanlık mı olur?" ya da "Müslümanlık bu ise..." dedirtiyor.

  • Gündüz Alp

    16.3.2019 14:46:43

    Sayın Güleçyüz, öteden beri kaygımız korkumuz da Bediüzzaman'ın dediği "Kâvi bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmak" riskini barındıran durumdu. Bunu hep dile getirdik. Dine aleyhtarlık meyli uyanınca haliyle dindara da adavet hissi uyanacaktır. Menfi siyasetlerine menfi surette alet ettikleri dini argüman, söylem ve eylemlerle dine taraftarlık, hürmet, meyil hissini de maalesef yok etmektedirler. Her konuya sirayet eden tekelci bir zihniyet ve yönetim anlayışıyla -istikbalde- toplumda sosyal depremlere zemin hazırlayan derin fay hatlarının oluşmasına sebep olmaktadırlar. Yine Bediüzzaman'ın "kasr-ı nurani" dediği İslamiyeti adeta taziye çadırına çeviriyorlar. Ve en önemlisi de iktidarlarını "ibkâ" etmek için, siyasetlerinde dini söylem ve eylemleri bolca kullanarak "deli gömleğine" benzeyen kâsır ve kısır ideolojik libaslarını vatan, millet ve dinin sırtına geçirmek istiyorlar. Her libas her bedene uymaz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı