Darbecilerle hesaplaşma iddiasıyla başlatılan ve o günkü Başbakanın “Millet adına savcısıyım” diyerek kadar “sahiplendiği” Ergenekon ve ardından Balyoz operasyon ve davaları devam ederken de “âdil yargılanma hakkı”na vurgu yapmış ve bu yüzden birilerince “Ergenekonculuk”la suçlanmıştık.
Darbecilik suçlamasıyla yargılananların mahkemelerde hâkim ve savcılara “Yakında sanık sandalyesine siz oturacak ve hesap vereceksiniz” tehditleriyle devam eden süreç tavsama işaretleri verdiğinde ise, şiddetli ve insafsız bir rövanş dalgasının gelmesinden duyduğumuz endişeyi her vesileyle dile getirmiştik.
Maalesef o endişelerimiz tahakkuk etti.
Şimdi Davutoğlu ile birlikte yola devam eden AKP eski Sakarya Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı Ayhan Sefer Üstün, darbe davaları için şunu söylemişti:
“Ben inanıyorum ki, Ergenekon’da 15-20 civarında insan bal gibi darbeciydi. Birileri işi sulandırdı. Masumlar üzerinden gerçek darbeciler ceza almaktan kurtuldu.” (Yeni Asya, 1 Aralık 2015)
Kurunun yanında yaşı da yakan âdil yargılanma hakkı ihlalleri, darbe davalarının özünü de sakatladı. 10 sene boyunca birlikte yürüyen iktidar partisiyle “cemaat”in yolu ayrılıp, AKP “derin”lerle ittifakı tercih edince de, hadiseyi bu noktaya getiren süreç başlamış oldu.
AKP’nin ve iktidarın birinci ağzından MGK ve MGSB (kırmızı kitap-gizli anayasa) referanslarıyla yürütülen bu sürecin gelişim safahatını yazılarımızda detaylarıyla işledik; 2015’te yayınlanan “Cemaat ve İktidar” kitabımıza da koyduk. İşte bu kitaptan bazı başlıklar: Ergenekoncularla ittifak, AKP-Balyoz ittifakı, 28 Şubat’ın yapamadığı şimdi AKP’ye yaptırılıyor...
Gelinen noktada, darbecilikten hüküm giyenler dışarıda, yaptıkları hukuksuz uygulamalarla darbe davalarının boşa çıkmasına sebebiyet verenlerin epeycesi de yurt dışında.
Silivri başta olmak üzere darbecilerden boşalan cezaevi koğuşları ise 15 Temmuz’un sorumlusu olmakla suçlananların yanı sıra, darbeyle de, terörle de hiçbir alâkası olmayan masum insanlarla doldurulmuş durumda.
Oysa olması gereken şuydu: Darbecilikle suçlananlar dahil, herkes âdil yargılansın. Suçu sabit olanlar en ağır cezalara çarptırılsın. Ancak tek bir masuma bile dokunulmasın.
Sorun, bu ayrımın yapılamayışından çıktı.