Meş’um 15 Temmuz kalkışmasından beş gün sonra “bir-bir buçuk aylığına” diye ilan edilip defalarca uzatılarak iki seneye tamamlanan OHAL’in gerekçesi darbecilerle mücadede idi.
Ama bir sindirme, yıldırma ve topyekûn tasfiye aracına dönüştürüldü. 24 Haziran baskın seçimine de bu ortamda gidildi.
İktidar partisinin seçim beyannamesinde verilen sözlerden biri “OHAL’i sürdüreceğiz” idi. Ama Millet İttifakının “OHAL’i kaldırma” taahhüdü toplumda mâkes bulduğu için olsa gerek, iktidar da ağız değiştirip seçim sonrası kaldırmaktan söz etmeye başladı.
Ve seçim bitti; yeni sisteme geçilirken OHAL’in de uzatılmayacağı ifade edildi.
Gerçi yeni sistem “başkan”a istediği zaman re’sen OHAL ilan edip hiçbir sınırlamaya tâbi olmaksızın KHK çıkarma yetkisi verdiği için, o açıdan bir “sıkıntı” yok.
Zaten Erdoğan da “Kaldırsak da ihtiyaç olursa geri getiririz” diyerek bunu söyledi.
Neticede görünen o ki, 20 Temmuz OHAL süreci, iki yılını tamamlamasına az bir zaman kala şimdilik “sona erecek” gibi. Ama giderayak peş peşe çıkarılan KHK’lardaki ihraçlarla yeni mağduriyetlere yol açarak.
Öncekiler gibi yine sorgusuz, sualsiz, savunmaları dahi alınmadan ve yargı kararı da olmaksızın, sadece ihbar ve fişlemeler esas alınarak yapılan son ihraçlarla, bütün kazanılmış hakları ellerinden alınarak atılanların sayısı 130 binin üzerine çıktı.
Fuat Sezgin’in 27 Mayısçılar tarafından ihraç edilmesi ayıbı üzerine yapılan konuşmalardan hemen sonra, KHK’zedeler listesine yeni akademisyenler ilave edildi.
Son ihraçlarla, kaplumbağadan daha yavaş ilerleyen ve başvuruların çoğunu da zaten reddeden OHAL Komisyonunu onyıllarca meşgul edecek yeni işler çıktı.
Bu arada 86 yaşındakileri de hariç bırakmayan yeni gözaltı ve tutuklamalar...
Böyle bir tabloda “OHAL kalktı, ferahlayıp nefes aldık” diyebilmek mümkün mü?
Olayın en hazin ve yakıcı taraflarından biri, toplumun bu konudaki duyarsızlığı.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, damadı aylardır içeride olan bir hacı amcanın, yine AKP’ye oy verdiği 24 Haziran’dan hemen sonra kızı da tutuklanınca “Verdiğim oy haram olsun, bir daha asla” dediğini aktarıyordu!
***
- (Seçim sonrası yeni KHK kıyımları üzerine) Demirel-1987: Neye yanarım biliyor musunuz? “Bu haklar bizim insanımıza lâzım” dediğimiz vatandaş, “Hayır, bana lâzım değil” derse, işte odur bizi sıkıntıya sokacak olan hadise. Orada herşey bitmez. Ama yeniden bir başka mücadele başlar.
- Barla’daki saff-ı evvel Nur Talebelerinden, Cennet bahsinin yazıldığı Cennet Bahçesinin sahibi Sıddık Süleyman Kervancı’nın oğlu Yusuf Kervancı’ya Allah’tan rahmet, ailesine ve Nur camiasına başsağlığı dileriz. Nur içinde yatsın. Mekânı Cennet olsun. Allah Cennetinde buluştursun.