"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanda değerler haritası

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
28 Ekim 2015, Çarşamba
İnsanın vücuduna, organlarına maddî ve manevî potansiyeline baktığımız zaman insan yaratılış noktasında çok önemli bir konumda olduğunu idrak ediyor.

Adeta maddî ve manevî (mülk ve melekût) bir araya getiren bir muhteva zenginliğine sahiptir. Kâinatın yaratılış gayesi insanların yaratılması ile mana kazanmıştır. Sahip olduğumuz değerler kâinatta cari olan kanunların özünü teşkil ediyor. Kâinat kitabının bir tefsiri olan Kur’ân-ı Azimüşşan insanın bu mahiyetine dikkat çekmektedir. Çünkü insan, kâinat Kur’ân’ının Fatihası, ism-i azamı taşıyan Âyete’l-kürsisi mesabesindedir.

Risale-i Nur, kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi ve şu âlem-i kebirin bir misâl-i musağğarı olan insanı, bütün mahiyetiyle ve cihetleriyle ve nereden gelip, nereye gideceğini ve bu dünyadaki vazifelerini en mükemmel bir şekilde anlatmıştır.

İnsan, göklerin, yerin, dağların yüklenemediği o emaneti yüklenmiştir. 

Şu hadis-i sahih de bu manayı teyid eder: “Ne gökler, ne de yer beni içine alamadı. Fakat bir mü’min kulumun kalbine yerleştim.”1 Ne dağlar, ne sahralar güneşi kemaliyle gösterir. Fakat küçük bir ayna güneşi net bir şekilde yansıtabilir. Demek ki mü’minin kalbi Allah’ı bilebilecek hassas ve şeffaf bir aynadır. Kalp için “Nazargâh-ı İlâhi” denilmesi de bundandır. Yani “Allah, cesedlerinize suretlerinize bakmaz. Lâkin kalplerinize nazar eder.”2 hadisinden de anlaşılabilir.

O halde insan mahiyetini anlarsa, ona göre hareket ederse hakikî manada insan olabilir. Ona bahşedilen aklı, kalbi Allah hesabına kullanmadığı takdirde hayvan camid hükmünde olur. Yani insan Allah’ın izniyle cüz-i iradesiyle yön vererek aklını ya meşum bir alet ya da kâinat anahtarı konumuna getirir.

Pakistanlı Nobel ödüllü fizikçi merhum Prof. Dr. Abdüsselam “Kur’ân’ın yedi yüz elli âyeti—yaklaşık sekizde biri—inananları tabiatı incelemeye, nihaî gerçeği arayışlarında akıllarını en iyi şekilde kullanmaya; bilgi elde etmeyi ve ilmî düşünceyi toplum hayatının bir parçası kılmaya teşvik eder. İslâm Peygamberi (asm) bilgi ve ilim arayışının, kadın-erkek her Müslümanın vazifesi olduğunu bilhassa belirtmiştir.”3

Kur’ân bu noktada ümmü’l kitap olarak kâinatın değerler haritası konumunda çok önemli bir kaynaktır.

Üstadın Risale-i Nurda Kur’ân’ın dört temel esasının olduğunu bunların tevhid, nübüvvet, haşir, adalet olduğunu beyan ederek hayat için ifade ettiği boyutlara dikkat çekmiştir. Bu değerler hayatın olmazsa olmazlarıdır. Diğer Risalelerde beyan edildiği gibi hak, hukuk, adalet, iktisat, şefkat, merhamet İslâmiyetin değerler haritasında ilk sırayı aldığını görüyoruz. Bu bir bakıma insaniyet-i Kübra olan İslâmiyetin temel esaslarıdır. Sahip olduğumuz fikirler, yaşadığımız hayat, takip ettiğimiz yol bu esasların yaşamasından başka bir şey değildir. Fatiha’da ifade edilen sırat-ı müstakim (dosdoğru yol) bu kudsî değerle bezenen “enamte aleyhim” (Allah’ın nimet verdikleri) Allah’ın lütfuna, ihsanına mazhar olanlar; peygamberler, evliyalar, asfiyalar, şühedalar, salihlerin yolunu gösteriyor. Bütün dinlerde dinin mahiyeti ve esası şu temel değerleri korumayı esas alır.

Bu yukarıda saydığımız kudsî cemaatin de en büyük hedefi olarak zikretmek lâzım. Bu değerlerin iman, hayat, ahlâk, fazilet, ibadet, adalet, merhamet, haya ve edep olduğunu görüyoruz. İnsanlar bu değerler ile değerlenir. Bu değerlerden mahrumiyetle insanlığı sükûta erer. 

Bunları şöyle tablolaştırabiliriz:

Din hayatı korur, öldürmeyi yasaklar. Nesli korur, zinayı yasaklar. Malı korur, hırsızlığı yasaklar. Aklı korur, içki ve her türlü aklı uyuşturan maddeyi yasaklar. Tevhidi korur, ihtilâfı, keşmekeşliği, nifakı yasaklar.

İslâmî bir toplumda bu değerler haritasında kıvamını bulur. İnsanlık bu değerler ile insanî erdemlere ulaşır. Toplum bu değerlerle gelişir. Ahlâk yükseklenir. Edep ve haya kutup yıldızı gibi parıldamaya başlar. Bunun özünü de şu formül teşkil eder:

“İman, amel, ihlâs, tesanüd, ittifak=İnsan-ı kâmil”

Yani iman, amel ile kıvamını bulur. Amel, ihlâs ile kıvamını bulur. İhlâs, tesanüd ile kemale erer. Tesanüd, ittifakla olgunluğa erer. İttifak, ittihada sebep olur. Zengin İslâm terminolojisinde tevhid kavramları özünü oluşturuyor.

İslâmda ferdi kavramlar yer almaz. Şahıs değil şahs-ı manevî endeksli yapı esas alınır. Bu kâinattaki maksad-ı İlâhînin de bir tezahürü olsa gerek. Cami, cemaat, Cuma gibi kavramlar hep çoğunluğu esas alır.

“Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu şahs-ı manevîdir.”4 Bu, işin çerçevesini oluşturur. Muhabbet, uhuvvet bu işin mayası olurken; kin, husûmet, ihtilâf toplumu ayrıştıran manevî virüsler olarak dünya ve ahiret saadetini esas alan İslâm medeniyetinin temel karakteri ilim, irfan ve ümrana kapı açan bir mahiyet arz ettiğini görmekteyiz.

Din birliğin, muhabbetin, uhuvvetin insanı insan eden değerlerin sembolüdür. Din bir güneş gibi bütün insanî değerleri ortaya çıkarır.

Bediüzzaman Said Nursî dini çok güzel bir şekilde ele almıştır:

“Din, milliyetin hayatı ve ruhudur.”

“Nimet-i kamile ancak dindir.”6

Evet din esenliktir, saadettir. Şefkat, merhamet, hürmet toplumu iman ile yoğurup, irfan ile mayalar.

“Din hayatın hayatı hem nuru, hem esası ihya-yı din ile olur bu milletin ihyası.”7 Bu vecize bu değerlerin ortaya çıkarılmasını sağlayan dinin toplum için ifade ettiği anlamı bize ders veriyor. Bitki için toprak, balık için su, insan için hava gıda ne ise din de odur. Din hayattır…

İşte insanda böyle değerler mevcutken idrak edememek ne büyük bir akılsızlıktır. Öyleyse, “Ey insan olan insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.”8

Hakikî manada insaniyete erişmenin yolu ise imandan geliyor.

Evet, bütün bu manaları ders veren ve insaniyet sırlarını keşfedip, açıklayan asrımızın rehberi hüviyetindeki Risale-i Nur’dan bütün insanların ve insanlığın mutlaka ders alması lâzım ve elzemdir.

Dipnotlar:

1) Acluni, Keşfü’l-Hafa II, 195.
2) Müslim, Birr, 32. İbn-i Mace, Zühd, 9.
3) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.1121 4) http://www.yeniasya-international.de/2012/09/nobelli-musluman-fizikci/
5) Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 87.
6) Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye, s.56.
7) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.761.
8) Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, s.127.

Okunma Sayısı: 1520
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mehmet çaloğlu

    28.10.2015 12:26:32

    Tebrikler Kübra hanım. Çok istifadeli bir yazı olmuş Allah muvaffak etsin.Yar ve yardımcınız olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı