Eğitimin en önemli mimarıdır öğretmenler. Fedakârlığın en güzel hali. Başkaları için hayatını hiçe sayanların tâ kendisi. Bir ana gibi şefkatli, bir baba gibi koruyucu melektir öğretmenler. Gerçek aile sıcaklığını verdiğinde öğretirler.
Öğretmenler, ellerinde şekil verdiği geleceği, ağzında ifade bulduğu sözlerle ve bıraktığı izlerle inşa ederler. Öyle ki, bir hakikati öğretme arzusu içinde yanıp kavrulurlar. Öğrettikçe, eğittikçe huzura kavuşurlar. Böylesi vasıflara sahip öğretmenlerin azaldığı bir zamanda, ne yazık ki mesleğine aşık eğiticiler çok az bulunuyor. Okuyan, okutan, yazan öğreticilerin vadeleri doluyor. Genç, dinamik, aktif eğiticilere ihtiyaç var. Alanında uzman ve donanımlı, şevk ve gayreti aşılayan öğretmenler, geleceğe büyük katkı sağlarlar. Çünkü onlar, öğrencileri okula bağlayan, hayatı sevdiren, geleceğe hazırlayan rehberlerdir. Sadece müfredatı öğretmezler. Belki bahçede sebze yetiştirip onlardan yemek yapmayı, kuru odunla soba yakmayı, kar kış demeden yollara düşmeyi, kısaca zor şartlarda bile ayakta durabilmeyi, hayatı severek yaşamayı öğretirler. Aslında iyi baksak her öğretmenimizden bir şey öğrenmişizdir. En kötüsünde bile nasıl öğretmen olunmaması gerektiğini görmüşüzdür. Ders almak isteyene her şey ders verir. Yeter ki talep edelim, talebeliğin hakkını verelim.
Öğretmenler, kıt kanaat geçinen en az gelir grubunda olduğu halde, en fazla gayreti göstererek bir ülkenin gelişim merdivenlerinden sağlam adımlarla çıkmasını sağlar. Bu itibarda geleceğin temel taşlarını belirleyerek, insanlığa rehber olan öğretmenlere de hakikî değerleri verilmesi gerekir. Zamanın efendisi olabilecek bir değer, bir güne sığdırılmaz. Çiçek ve hediyelere eklenen mesajlar değil, hakettikleri itibar verildiğinde, öğretmenlik kudsiyetini koruyacak. İnsanlığın öğreticisi olan Peygamber Efendimiz (asm), “Şüphesiz ben bir öğretmen olarak gönderildim” 1 diyerek, ilimle meşgul olanlara önem vermesi, bu mesleğin kudsiyetini gösteriyor. Evet öğretmenlik, tam olarak bir peygamber mesleğidir. Hakkını da bu ölçüde vermek gerekir. Bediüzzaman Said Nursî ise, yazdığı Risale-i Nur eseriyle milyonlara ders vermiş biri olarak, öğretmenlik mesleğine önem vermiştir. “Şu zamanın dindar bir muallimine, eski zamanın velîleri nazarı ile bakıyorum. Çünkü eski zamanda dinî terbiye ebeveyne verilmişti, bu zamanda o vazife muallimlere verilmiş.”2 diyerek, ziyaretine gelen gençlerin öğretmen olmalarını tavsiye etmiştir. “Öğretmenler ya minarenin başındadır ya kuyunun dibinde’’ ifadesiyle öğretmenlik mesleğinin nasıl bir konumda olduğunu hatırlatarak dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştir. Hatta memleketin maddî manevî korunmasında, öğretmenlerin de büyük etkisinin olduğunu belirtmiştir, “Kardeşim, benim nazarımda iki sınıf çok ehemmiyetlidir. Birisi subay, diğeri öğretmendir. Bence bir öğretmen yüz vaiz kadar bu memlekete faydalıdır. Subay, Türk ordusunun en sağlam temeli ve unsurudur. Bu iki sınıf mesleğe çok ehemmiyet veririm.”3
Velhasıl, ülkemizi saygın bir konuma getirmek için sağlam bir eğitim sistemi şart. Ve bu sistemde maddî manevî değerlerimizi koruyan muhtevaları sevdirerek öğretecek ve gelecek kuşaklara taşıyacak genç öğretmenlere ihtiyaç var. Mesleğinde sadık olan öğretmenlere hakikî değerleri verildiğinde eğitim sağlanacak. Yüreklerinde ilim ve irfanı ihlâsla mayalayanlar var oldukça öğretmenlik yaşayacak. Sadece öğretmenler değil, öğreten ve eğiten herkes kazanacak.
Öğretmenliğin her an değer bulacağı günlere..
Dipnotlar:
1) İbni Mace, Mukaddime 1/83. 2) Son Şahitler, 3. Cild, s. 61. 3) Son Şahitler, c. 3, s. 332.