"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sarıkamış harekâtı

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
06 Aralık 2015, Pazar
Yıl 1914... Aylardan Aralık... İliklerine kadar donan binlerce asker. Sırtlarında yazlık, ayaklarında çarık. Tarihte eşi benzeri olmayan bir savaş.

Yiyecek bir lokma bir şey yok. Her ağızda bir tevhid, bir duâ. Lailaheillallah. Dondurucu soğuk ve karlar altında bir SARIKAMIŞ…

İşte sevginin, vefanın adı ve yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer. Öyle bir sevda ki vatan, millet aşkına buz kestiler. Anadan, yardan ayrı bir yola düştüler. Burnunun ucundaki ölüme pervasızca yürüdüler.

İşte ümit, işte inanç, işte zafer. Şanlı tarihimizde nice efsanelere imza atan ecdadımız, büyük şair Mehmet Âkif’in şu mısralarını hatırlatıyor:

“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!/ Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i.../ Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?/ “Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.”

Kitaplara sığmayan böyle bir tarihte rol oynayan ecdadımızın istikrarı, azmi, inancı takdire şayandır. Onlar herşeyi göze alarak vatan için yola düşmüşler.

Ve Sarıkamış Harekatı!

Üçüncü ordunun üçüncü kolordusu 24 Aralık 1914 günü eksi kırk derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma Harekâtı’na başlamıştır. 80 santim karda, dondurucu soğukta, vatan uğruna ve Allah aşkına bir harekât. Üçüncü ordunun bazı kıtaları o gece Sarıkamış’a ulaşmayı başarmıştır, ancak Allahuekber Dağlarını aşarken kış şartları ve zorluklar sebebiyle fazlasıyla zayiat verilmiştir. Kimi donarak, kimi ise savaşarak şehadet makamına ulaşmıştır. Böylesine bir inanca saygı duymak ve anlamak için tarihin bir daha yaşanması gerekmez. Onlar “Bir şey tamamıyla elde edilemediği takdirde tamamıyla terk etmek caiz değildir” düsturuyla hareket etmişler. En azından ellerinden gelen herşeyi yapmışlar. Bunların üzerinden ideolojik hesaplar yapıp tarihi veya bazı kişileri karalamak merhametle bağdaşmaz.

Ortada gencecik yaşlarda ölümü göze almış fedakâr yiğitlerimiz var. Sayısız zaferlerin isimsiz kahramanları. Belki bu bir bozgundu, ancak onlar gönüllerimizi fethettiler.  Ne kadar ağır bedeller ödendiyse de akıllarda kahramanlıkları kaldı. Ve vazifelerini lâyıkıyla yaptılar.

Yine şairin dediği gibi “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!”… Ve işte onbinlerce şehide kefensiz mezar olan Allahuekber Dağları’nda karlar altında ruhlarını Rahman’a teslim ettiler.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî de harp meydanlarında, avcı hatlarında vakit buldukça İşaratü’l-İ’câz eserini yazmıştır. 

Ve “İfade-i Meram”ındaki paragrafta şu cümleleri dile getiriyor:

“...Kur’ân’ın bazı hakikatleriyle, nazmındaki i’câzına dair bazı işaretleri tek başıma kaydetmeye başladım. Fakat, Birinci Harb-i Umumî’nin patlamasıyla Erzurum’un, Pasinler’in dağ ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri, birbirine uymayan ibarelerle, o dehşetli ve muhtelif hallerde yazıyordum. O zamanlarda, o gibi yerlerde müracaat edilecek tefsirlerin, kitapların bulunması mümkün olmadığından, yazdıklarım, yalnız sünûhat-ı kalbiyemden ibaret kaldı. Şu sünûhatım eğer tefsirlere muvafık ise, nurun alâ nur; şayet muhalif cihetleri varsa, benim kusurlarıma atfedilebilir. Evet, tashihe muhtaç yerleri vardır; fakat hatt-ı harpte, büyük bir ihlâsla, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibarelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdiline cevaz verilmediği gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir; çünkü o zamandaki ihlâs ve hulûsu şimdi bulamıyorum..”

Nurun ala nur. Ne güzel ifade-i meram. O kadar çok şey anlatılmışki burada. Bu eserin ayağı kırık halde esir olmasına rağmen telif edilmesi büyük inayet. Kara, kışa, dondurucu soğuğa, kurşunlara rağmen milletin selâmeti için yazılan bir eser. Bizlerde bu ihlâsın peşinde olmalıyız. İnşaallah Nesl-i cedid olarak herbirimiz şahs-ı manevinin azaları olabilme bilincine erebilmeliyiz. Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmeden hakikî bir mücahit olabilmeliyiz. Her kıştan sonra bir bahar geleceğine inanmalı, Cennetasa bir baharda geldiysek hakkını verebilmeliyiz.

Okunma Sayısı: 3152
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı