İstiklâl Harbine dönüşen Millî Mücadele hareketi, bilhassa Mondros Mütarekesinin (30 Ekim 1918’de Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda yapılan ateşkes antlaşmasının) hemen ardından başladı.
Resmî tarih tezinin aksine, mücadelenin en zor cephesi İstanbul’daydı. Zira, koca başkenti işgal eden kuvvetler, o dönemin en büyük donanmasına sahip olan devletler idi: Hem karada, hem denizde, karşınızda İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerinden müteşekkil bir koalisyon cephesi vardı. (*)
Üstelik, elde onlara karşı koyacak silâh ve mühimmat yoktu. Olsa bile, yerleşik alanda ve sivil halkın içinde bunları kullanamazdınız. Aksi halde, hem zayiat fazla olurdu, hem de resmen işgale bir gerekçe halini alırdı.
İstanbul’daki süper devletlerin işgal girişimlerine karşı neşriyat ve fikriyat metoduyla mücadele eden vatanperverler, bir taraftan da Anadolu’ya gizliden silâh ve mühimmat gönderiyor, bir taraftan da mitinglerle, mevlidlerle ve büyük camilerde yapılan toplu dualarla, halkın hürriyet talebini ve bağımsızlık inancını diri tutmaya çalışıyorlardı.
İşte, bu cümleden olarak, 922 yılı Eylül ayının ilk haftasından itibaren, başta Ayasofya Camii olmak üzere birçok camide dinî programlar düzenlenerek, Millî Mücadelenin zaferi için mevlidler ve duâlar okunmaya başlandı. Şimdi, o muazzam safhanın detaylarına bakalım.
*
Evet, İstanbul’daki işgalin sona ermesi, Yunan kuvvetlerinin batı bölgelerimizden temizlenmesi ve Anadolu topraklarının işgal altından kurtarılması, öncelikle İstanbul'da pek büyük zafer şenlikleriyle ve büyük camilerde okunan mevlidlerle, duâlarla kutlandı.
Başta İkdam ve Akşam olmak üzere, o günlerin (2–10 Eylül 1922) gazetelerinde genişçe yer alan ilgili haberlerin bir özeti aşağıdaki gibidir: Anadolu'dan peşpeşe gelen zafer haberleri, İstanbul halkı ve aydınları tarafından büyük bir coşku ile karşılanıyor. Halk, namaz vakti camilere koşuyor ve namazdan sonra yapılan "Şehitlere rahmet" ve "Ordu–yu İslâm'a muzafferiyet" duâlarına gözyaşları içinde "Amin! Amin!" diyerek iştirak ediyor.
Hassaten Cuma günü Fatih, Bayezid, Süleymaniye, Sultan Selim, Valide Sultan, Yeni Cami, Sultan Ahmed, Ayasofya, Kılıç Ali Paşa ve Kasımpaşa Büyük Camiine akın eden İstanbullular, namazın akabinde hatipler tarafından tekraren okunan "Ya Rabbî! Ordu-yu İslâmı daima muzaffer eyle!" duâsına öylesine bir gür sadâ ile iştirak etmişler ki, o mahallerde bu sesi duymayan kalmamış.
Müslüman ahali, ismi geçen camilere kendiliğinden giderek duâlara iştirak ederken, 8 Eylül günü Ayasofya'da istiklâl şehitleri için okunan Mevlid–i Şerif ise, Matbuat Cemiyeti tarafından organize edildi.
Bu arada, Fatih Camiinde okunan duâlara, bilhassa "Salâten Tüncina" duâsının da dahil edilmesi istenmiş ve duâdan sonra da Hilâl–i Ahmer (Kızılay) için yardım toplanmıştır. Yardımı teşvik babında, Veliahd Abdülmecid Efendi, bir miktar para ile ilk iştirakçilerden biri olmuştur.
Buradan Ayasofya Camiine de giden Abdülmecid Efendi (aynı zamanda son halife), burada okutturulan Mevlid–i Şerif için Matbuat Cemiyetini tebrik etmiş ve şu konuşmayı yapmıştır: "Milletimizin Vahdet–i fikriyesine tercüman olan matbuat–ı milliyemizin muhterem cemiyetine beyan–ı teşekkürat ederim. Cenâb–ı Hakk'ın lutf–u sübhanisi ve azimkâr milletimizin sa'y ve gayretiyle ihraz kılınan bu mukaddes zafer uğrunda fedâ–yi can eyleyen gazilerimizin rûh–ı pâkilerine ithaf edilen bu Mevlîd–i Nebevî hürmetine pek yakın bir âtide şeref–i millîmizle mütenasib bir sulhe nail olarak, senelerden beri istiklâl–i millîmiz için yaptığımız bu mücadele–i hakikiyyenin her zaman ön safında bulunan Matbuat Cemiyetini an–samîmü'l–kalb tebrik ederim." (İkdam, 9 Eylül 1922)
………….......
(*) Küçümsemek için değil, sırf tarif için ifade edelim ki: Anadolu’daki düzenli ordularımızın karşısında, sadece eski bir eyaletimiz olan Mora-Yunanistan kuvvetleri vardı. Onlarla 3-4 sene müddetle sürüdürülen savaşın kasten uzatılmış olduğuna dair ciddi soru işaretleri var. Ermeni çetelerini kısa sürede (Aralık 1920) Gümrü’ye kadar gerileten Şark Cephesi Komutanı Karabekir Paşa, şayet hemen ardından Batı Cephesi Komutanı yapılsaydı, Yunan Palikaryası ile yapılan mücadele belki altı ay bile sürmeyecekti.