"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hizmetimizde meşveret âmirdir

M. Said BAYRAKLILAR
08 Mayıs 2015, Cuma
Hz. Ali oğlu Muhammed Hanefi’ye “Bak oğlum, dağ yerinden oynasa sen asla yerinden ayrılmayacaksın. Dişlerini sık ve ayaklarını yere çivi gibi bas” demiştir. Bediüzzaman Hazretleri de bizleri şöyle uyarmıştır: “Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma.”

İşlerinde onlarla istişare et.1

Tarih ve siyer bize bildiriyor ki Resul-u Ekrem (asm) vahyin haricindeki meseleleri ashabıyla meşveret ederdi. Yapılan meşveretlerin neticesine, kendi fikrine muhalif bile olsa uyardı.

Âlemlerin Efendisi’nin (asm)  vefatından sonra gelen hulefa-i raşidin zamanında da hem hilâfete gelmelerinde hem de yapılacak işlerin karara bağlanmasında meşveret usûlü kullanılmıştır. Sonrasında hilâfet ıssırıcı bir saltanata inkılâp etmiş ve ahirzamana kadar öyle devam etmiştir (Mehdi-i Abbasi ve Ömer bin Abdilaziz istisnadır).

Bediüzzaman Hazretleri hulefa-i raşidin zamanından sonraki süreci “Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenül-Kebirden ve Celcelutiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.”2 şeklinde ifade etmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hz. Hasan Radiyallahu Anh’dan yarım kalan vazife-i hilafete Risale-i Nur memur edilmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri meşverete çok önem vermiş ve Risale-i Nur hizmetlerinin meşveret usûlü ile yerine getirilmesini tavsiye etmiştir.  “Zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil”3 diyerek nazarları şahs-ı maneviye çevirmiştir. Bediüzzaman’ın vefatından sonra Zübeyir Gündüzalp meşveret sistemini kurmuş ve hâlâ Nur Talebelerinin şahs-ı manevisinin temsilcisi olarak bu heyet görülmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri “Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.”4 demesiyle bize âmir olarak meşvereti bırakmaktadır. Hiçbir Nur Talebesinin hizmet vaktinde diğerinden üstünlüğü olmadığını “Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vahid-i istibdadı layetezelzel bir demir direk gibi, layetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı ammeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz.”5 diyerek nazarları meşverete çevirmiş ve sahil-i selâmete çıkabilmek için yegâne kurtuluş yolu olduğunu sefine-i Nuh tabiriyle belirtmiştir.  

“Fahr-i Âlem’in (asm) fermanını size tebliğ ediyorum ki, Şeriat dairesinde ululemre itaat farzdır”6 diyerek meşverete itaatin farz olduğunu ifade etmektedir.

Hem Hz. Ali, “evveli dünyadan, kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhut derecesinde inkişâf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.”7 diyerek herkesi ona sormaya dâvet etmiş. Hz. Alinin Risale-i Nuru ve ahirzaman hadisatını haber verdiği Onsekizinci Lem’a, Yirmisekizinci Lem’a ve Sekizinci Şuâ’da anlatılmaktadır. Müştak olanları, onlara havale ediyoruz.

Hz. Ali’nin bin küsûr sene önce mü’minlere söylediği sözler bugün de geçerliliğini korumakta ve meselemize ışık tutmaktadır. “Ey nâs! Sizin işlerinizin sağlam olması, ahkâm-ı İlâhiyi tavizsiz uygulamanıza bağlıdır. Böyle yapmazsanız hâkimiyet, İslâm’ın elinden çıkar, şahısların eline geçer. Şunu bimelisiniz ki, hayatınıza ve devletinize mutlaka hükmeden birisi olur ve olacaktır. Bu ya İslâmın kendisi olacaktır veya bir başkasının istibdadı olacaktır. Siz İslâm’ı hâkim kılmazsanız başkalarının hâkimiyetine yol açmış olursunuz. O zaman da İslâm hâkim olmaz. Sonunda İslâm her yerden çekilir ve Medine’ye sıkışır kalır. Öyle ise sizin cemaatinizi dağıtmak isteyenlere siz meydan vermemelisiniz. Harekete geçin, umulur ki Allah sizin gayretinizle fitneyi önler. Siz de vazifenizi yapmış olursunuz.”8

Bu güne kadar kişilere değil meşverete bağlı olduğunu herkesin kabul ettiği ve bunu âleme “Asyanın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” diyerek deklare eden Yeni Asya cemaatinin bu günlere kadar ‘layetezelzel’ bir şekilde gelmesi ahkâm-ı İlâhiye olan meşvereti tavizsiz uygulamasından kaynaklanmaktadır. 

Bütün bunlara rağmen Bediüzzamanın “Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.”9 diyerek ifade ettiği muzır mâniler ve şeytanların aldatmasıyla bugüne kadar çok dava arkadaşını kaybetmiştir. Madem “meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı âmâl-i sâliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır.  O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.”10 Bu ayrılıkların verdiği hüzün ve yaralar bizlerin şevkini arttırmaya vesile olmalıdır.

Hz. Ali bu konuyla ilgili “İstemediği bir iş yapılmayan, verdiği hüküm bozulmayan Allah’a hamdolsun! Allah dileseydi iki kişi arasında dahi anlaşmazlık çıkmaz, fazileti az olanlar daha faziletlileri inkâr etmezlerdi. Allah dileseydi hakkı ortaya çıkarır, haksızların yalanını ortaya koyardı. Ancak Yüce Allah, dünyayı bir imtihan yurdu, ahireti ise ebedi kalınacak yer olarak yaratmıştır.”11 diyerek nazarları âhiret yurduna çekmektedir.

Zeminin çok kayganlaştığı bugünlerde yerinde sabit durabilmek ise ancak şahs-ı maneviyle mümkün olmaktadır. 

Hz. Ali oğlu Muhammed Hanefi’ye “Bak oğlum, dağ yerinden oynasa sen asla yerinden ayrılmayacaksın. Dişlerini sık ve ayaklarını yere çivi gibi bas” demiştir.12

Bediüzzaman Hazretleri ise bizleri şöyle uyarmıştır: “Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.”13 sözleriyle ifade etmektedir.

Ayakların kaydığı sırat köprüsünde, ayaklarımızı kaydırma Ya Rabbi! Amin. Amin amin.

Dipnotlar: 1. Al-i İmran Sûresi:159. 2. Emirdağ Lâhikası, s. 139. 3. Mektubat 744. 4. Emirdağ Lâhikası 383. 5. Eski Said Dönemi Eserleri 210. 6. Beyanat ve Tenvirler 82. 7. Lem’alar 339. 8. Hazreti Ali 301. 9. Lem’alar 390. 10. Kastamonu Lâhikası 183. 11. Hazreti Ali 357. 12. Hz. Ali 195.13. Lem’alar 330.

Okunma Sayısı: 1692
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı