İnsanın yaşı ilerlerken hatıralara dalmak ve dostlarla paylaşmak arzusu da artıyor.
Bunun bir sebebi ve hikmeti olmalı ki bunu ehillerine havale ediyoruz. Ancak, aldığım dersin size faydasının olacağını ümit ederek işte bunlardan bir tanesini de paylaşmak isterim.
Evliyalar diyarı Afyonkarahisar vilayetinin şirin bir ilçesi olan Şuhut’ta öğretmenim. Alınan karar gereği cemaat ile her Pazar sabahı dershanede namazı kılıp, ardından ders ve nihayet kahvaltı yapıyoruz. Çok da güzel hatıraları olan bu uygulamaya bir Pazar sabahı namazı evde kıldım, dershaneye gitmeyip tembellik yaparak, yattım. Daha daha uykuya dalmamıştım ki, merdivenlerden yükselen ayak seslerinin ardından üst üste zil acı acı çaldı. Hızla kalktım, kapıyı açtım. Cemaatin müdde-i umumisi (sözcü/savcısı) Recep Ağabeyimiz hızlı bir selâm verdi ve:
“Mehmet Hocam, siz şöyle bir kenara çekilin biz hallederiz,” dedi. Ve ardından hep beraber mutfağa geçtiler, çayı demlediler, hazırladılar, neşeyle kahvaltılarını yaptılar, bulaşıkları yıkayıp ardından “Haydi Allahaısmarladık” deyip gittiler.
Bir daha sen misin Pazar sabahı dershaneye gitmeyen? Devam eden her Pazar, diğerlerinden daha erken gitme şeklindeki ders notumu, on üzerinden on derece ile fiilen almıştım.
Ne garip şu insanoğlu? Ders alması için bir tokadı illa yemesi mi gerekiyor?
Bu tokatların yanında bizimkinin şefkat tokadı olduğu gibi musîbet tarzında olanı da var. Hizmete müteallik işlerdeki ihmallerin neticesinde ikaz için gelen şefkat tokatlarını Bediüzzaman Hazretleri iki âyetin tefsirinde işler.
Âl-i İmran Sûresi’nin Otuzuncu Âyetini zahir olarak Onuncu Lem’a’nın başında zikrederken, satırlar arasında ise Şûra Sûresi’nin yine tevafukla Otuzuncu Âyetini tefsir eder.
İnsan, kendi elleriyle işlediği günahları yüzünden başına musîbeti dâvet eder. Dünyada ettiği hayır ve şerlerinin hepsi kıyamette önüne konulur.
İşte bu sıkıntılı anda, günahları ile arasında uzak ve büyük bir mesafe olsun ki onu görmesin.
Ve Allah, kulunu böyle bir azaptan sakınmaya dâvet ediyor. Zira Allah, kullarına çok merhametlidir ve kullarını affeder.
Şefkat tokadı nevindeki hatıralardan çıkaracağımız üç dersimiz var.
Yaşanan tokatın ikazları ile eksik, yarım ve ihmal edilen hizmete sevk etmesi, ilk dersimizdir.
Hizmetin içerisinde iken, iç dünyamızdaki mânilerin ve muzırların şerrini defetmek, ikinci dersimizdir ki bize çektirilen sıkıntıların sebebi olan din düşmanları kendi dünyalarında dahi o tokadı yaşıyorlar.
Üçüncüsü ise, hizmette halisen çalışanlara gevşeklik geldiğinde hiç gecikmeden ve öngörülmeyen bir noktadan gelen şefkat tokadı ile alınan derstir.
Tokatın musîbet tarzında olanına iki cepheden değerlendirmek mümkündür. Başa gelen musîbet; önceki hatalarımızın dünyevî cezası olması birincisi, sonradan mükâfat olarak bizi karşılayacak olan güzel hâllerin ön ödemesi manâsında bir musîbet olarak görülmesi ikincisidir.
Dosta tokat vurulurken, düşmana vurulmaması akla gelebilir. Zulüm devam etmez, ama küfür devam eder. Dostun hatası hizmete zulüm hükmüne geçtiği için çabuk tokat geliyor. Bereket versin ki –inşaallah- şefkat tokadı olsun ve çabuk intibaha vesile olsun.