Onuncu Sözdeki on iki suret ve on iki hakikatin her birinde hem Allah’ın varlığının ispatı, hem de Allah’ın isim ve sıfatlarından yola çıkarak ahiretin varlığının ispatı vardır. Dördüncü surette, dünyada gördüğümüz sınırsız cömertlik, zenginlik ve güzellik nazara verilir.
Kâinat kurulduğundan beri her gelene vakti vaktinde, sürekli ikramlarda bulunan, hazineleri hiç tükenmeyen, cömert bir Zât’ın elbette daimî bir ziyafet yeri olacaktır. Bu dünya, bu sonsuz zenginliğin tam manasıyla kendini göstereceği bir mahal olamaz. Elbette böyle daimî hazineler, daimî lezzet alacak müşterilerin varlığını ister. Ta ki, o ziyafette daimî bulunsunlar, ayrılık, elem çekmeden tam lezzet alsınlar. Bu dünyada bize verilen nimetler, ikramlar fani olduğundan, her şeyin bir sonu oluyor. Bu ayrılıklardan insan üzüntü duyuyor, acı çekiyor. “Çünkü zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir.” 1
Demek ki burada gördüğümüz ikramlar, Cennete dâvet etmek için numunelerdir. Sadece tatmak için veriliyor. Burada sergilenip gösterilmesi, başka bir yerde asıllarının olduğuna işaret ediyor.
Onuncu Söz’ün dördüncü hakikatinde, şu örneklere yer veriliyor; dünya yüzünü bu kadar san'at eserleriyle süslendirmek, ay ile güneşi lamba yapmak, yeryüzünü bir nimetler sofrası olarak en güzel çeşitlerle donatmak, meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimde yer yüzünü yenilemek, hadsiz bir cömertliği, el açıklığını gösterir.
Cenâb-ı Allah’ın kusursuz ve en güzel şekilde san'at eserlerini yaratması aynı zamanda Kemal, Cemal ve Cemil isimlerinin de tezahürüdür. Cemil olan Cenâb-ı Hak, san'atının güzelliğini görmek ve göstermek istiyor. Sonsuz cömertlik, sonsuz ikram etmeyi gerektirdiği gibi, Cemal ve Cemil gibi güzelliğe dair sıfatlar da san'atlı eşyayı, güzel manzaraları ebedî olarak seyrettirmek ister. Çünkü daimî bir Cemal, geçici bir seyirciye razı olmaz. O seyirci de, geçici bir güzelliğe razı olmaz. Elinden çıkıp, yok olup gitmesine tahammül edemez. Yok olması düşüncesiyle muhabbeti düşmanlığa dönüşür. Kâfirlerin, inkârcıların inat ve düşmanlığı da bundan kaynaklanmaktadır.
Velhasıl, bu âlemde gördüğümüz muhteşem san'atlar, donanımlı yaratıklar, mu'cizeli olaylar, sırlar, in’amlar, ihsanlar, ikramlar, Cenâb-ı Allah’a, O’nun isim ve sıfatlarına katî olarak delâlet eder. Allah’ın sıfat ve esmâsı ise; daimî bir seyir yerine, ebedî kalınacak olan ahiret diyarına gidildiğini ispat edip haber veriyor.
Kaynakça: 1. 10. Söz, 4. Suret.