"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Avrupa’nın sütunları

Mustafa Eren BOZOKLU
27 Ekim 2017, Cuma
Atlas Okyanusu ile Asya’nın engin toprakları arasına sıkışmış bir yarımadadır Avrupa…

Ege Denizin’den Cebel-i Tarık’a, Kuzey Buz Denizi’nden Danimarka ve Grönland’a kadar bütün bir coğrafyanın adıdır. Coğrafi olarak bir parçası olduğu Asya’dan Ural Dağlarıyla ayrıldığı düşünülen Avrupa, Felsefe’ye ve Hıristiyanlık’a ev sahipliği yapmakla Asya’dan ve  dünyanın diğer bütün topraklarından kültürel anlamda ayrışmayı başarmıştır. 

Mısır, tek başına Afrika medeniyetini ifade edebilirken; kadim Çin medeniyeti, Hind mistisizmi ve İslâm medeniyeti beraber düşünülerek ancak bir Asya Kıt’ası tarifine ulaşılabilinir. Ne Avustralya ne de Antarktika için bir medeniyet tarifi ortaya koymak mümkün olmaz. İki Amerika ise Azteklerden başka bir medeniyet üretememiş kara parçaları olarak tarih sahnesinde yaşamaya devam etmekteler. 

Grek Zekâsı, Roma Siyasası ve Hıristiyan dininin imtizacından doğan bir halitadır Avrupa. Burası, ne belirli bir toprak parçasının, ne medeniyeti oluşturan unsurların düzenli bir karışımının, ne de benzer niteliklere sahip kavimlerin oluşturduğu bir milletin adıdır. O, bunlardan daha farklı, belki bunları da ihtiva eden daha geniş bir kavramı ifade eder. Matematiksel düşünme ve kentlileşme gibi çeşitli hususiyetleri de ekleyerek bir Avrupa tarifi yapılabilir.

Paul Valery Avrupa’yı Asya Kıt’ası’nın bir burnu olarak tanımlar; Suares için Elbe’den Urallar’a kadar uzanan bir bölgede yerleşmiş bir ruh halidir Avrupa; Thibaudet’yi dinlersek Avrupa bir tarz-ı hayattır; Kipling içinse Şark Şarktır Garb da Garb, bunlar asla birleşemezler. Coğrafyadan kaçabilirsiniz, ama bir anlayış, bir zekâ, bir espri her zaman sizi bir yerlerde bulabilir.

Yunanistan, Greko-Lâtin zekâsının oluştuğu toprakların adıdır. Keskin, derin ve mütehâssis bir disiplin içinde eşyânın her bir noktasını, mekânın her bir paftasını ve insanın insan olarak çevrelediği mûhit mânâyı tenkid ve tahlile girişen Hellenistik Medeniyet, Avrupa’yı inşâ etmeye başlar. Refah ve merakın; ticaret ve seyahat yollarının, edebiyat ve bilgelik sevdasının kesiştiği bir noktadır Yunanistan. Milet, Mitoloji’nin sorgulandığı ve Felsefe’nin başladığı şehirdir. Hellenistik Felsefe Avrupalıya özgür düşünmeyi öğreten ilk disiplindir. 

Felsefe, önceleri tabiat üzerine tefekkür idmanı yaparken; M. Ö. 431 yılında başlayıp 30 yıl süren ve Atina şehir devletini sefalete atan savaşlardan sonra tabiattan insana yönelmeye başlar. “Sayı” çok uzun zamandır ‘nihaî hedef’tir; Philolaus “sayı olmadan hiçbir şeyi bilmek, düşünmek mümkün değildir” der. Yani matematik, ümidimizin boğulmaktan kurtulabildiği bir düzlemi ifade etmektedir. Avrupa uzun uğraşlarla elde ettiği matematik nosyonu Orta Çağ’da Şarklılara kaptırır. Asırlar sonra Rönesans’ın hareketli ortamında matematikle tekrar buluşur. İşte bu hendesî, bu nümerik, kelimenin tam manasıyla armonik olan bu zekâ da modern dünyayı inşa edecektir.

Avrupa’yı, Avrupa kılan ikinci unsurdur “Roma”; kendine has adlî bir sisteme, halka mal olabilmiş bir içtimaî düzene ve değişik unsurları birbirleriyle beraber yaşatabilen bir devlet yapısına sahiptir. Kölelik düzeni ile beraber şahsın haysiyet ve hürriyetine özen gösteren bir tür liberalizmi beraber yaşatabilmiş, böylece içtimaî hayatta sağlam sayılabilecek bir uzlaşmayı başarabilmiştir. Roma için Cicero anlamlı bir şahsiyettir. Hatta Roma ne demekse Cicero da o demektir. Yunan Felsefesi’ni Roma siyasası ile iktisadî yapısına adapte eden de; Sokrates’i, Aristoteles’i ve Platon’u Romalı’nın hayatına taşıyan da yine Cicero’dur denilebilir. 

Sezar, Trajan ve Virjil’le; Aristo, Sokrates, Eflatun ve Euclid ile beraber İsa (as) ve Havarîlerini de anmak elzemdir. Nasıl ki Helenistik Felsefe Avrupalı’ya mantıklı düşünme kabiliyetini, Roma siyasası hak ve vazife pratiğini bahşetmişse; Hıristiyanlık da, şarklılar karşısında hep eksikliğini hissettiği “vicdanî düşünme ve ahlâkî hareket etme”yi öğretmiştir. Fikirlerde birleşebilen fakat duygularda tevahhûş eden Avrupa halklarını birbirlerine mülâyim ve dost kılan bir sırdır Hıristiyanlık. Avrupalının damarlarına o kadar işleyecektir ki, yüzyıllar boyu sürecek bir hâkimiyete ve kudrete malik olabilmiştir. Modern dünyanın muharriklerinden birisi de, hiç kuşkusuz Kilise’dir. Skolâstik Felsefe önce beşâret ve merhamet, sonra ümitsizlik ve nefret uyandıracağı Greko-lâtin kitlesi için iyi bir tecrübe olacaktır.

Okunma Sayısı: 1414
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı