"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünya bir köprüdür, üzerine ev yapılmaz

Mustafa ORAL
22 Kasım 2017, Çarşamba
Her evliliğin bir hikâyesi olduğu gibi evin de vardır. Evvel ev yoktu, sonradan oldu. İnsanlar gönülevinde otururdu.

Gün geldi, gönle bir eş düştü. Gelip gönlün ortasına kondu, evlendi. Adını da evlilik koydu. Eskiden barakada otururduk, artık evlendik, barklandık. Sonra nasıl olduysa oldu evler artarken evlilikler azalmaya başladı. Evlilikler azaldıkça evler arttı. Evlerimiz yuva olmaktan çıktı. Herkes kendi kalbine taşındı. Kimse kimseyi misafir edemez, çekemez oldu. Çınar aileyken küçüldük, çekirdek aileye düştük. Evlerimiz toprak altındaki çekirdeğe döndü. Kalplerimizi kabre çevirdik çöktü, çökecek. Çekirdek aileden aşkı ve merhameti çıkardık çürüdü, çürüyecek. Evlilikler sarsıldı, yuvalar yıkıldı, yıkılacak.  

Dünya bir evdir, insan misafirdir. Misafir üstüne misafir, ev üstüne ev olmaz. Nuh Peygamber 951 yıl yaşadı. Bir gün ömrün 250 yıla kadar düşeceğini söyledi. Etrafındakiler şaşırdı. “O gün geldiğinde insanlar ev yapacaklar mı?” Öyle ya, 250 yıl gibi kısa bir ömür için ev zahmetine değer mi? Cebrail sordu. “Ey peygamberlerin en uzun ömürlüsü, dünyayı nasıl buldun?” “Birinden girip diğerinden çıktığım iki kapılı bir han gibi buldum.” Evet, dünya iki kapılı bir handır. İnsan hancı değil yolcudur. Yolcu handa ne kadar kalacaksa insan da dünyada o kadar kalacaktır. Nuh (as) kâinat yolcusuydu. Dünya için dünyada, ahiret için ahirette kalacak kadar çalışacaktı.

Ad kavmi yakışıklı erkekler, güzel kadınlardan oluşuyordu. Dünyayı evleri sandılar. Ebedî dünyada kalacak gibi nazlandılar. Saray gibi evler yaptılar. Cenneti taklit eden İrem Bağları kurdular.  Zevk ü sefa içinde yaşadılar. Kendilerini güçlü, Rablerini küçük gördüler. Hâlbuki dünya saman çöplerinden yapılmış bir evdi; yok olması bir kibrit çöpüne bakardı. Eyvah ki aldandılar. Ansızın gelen felâketle her şeylerini kaybettiler.

HARUN GİBİ GELİYORUZ, KARUN GİBİ GİDİYORUZ 

Hz. İsa bir zaman kendini dağlara vurur. Güneş altında ibadet eden bir ihtiyara rastlar. Rikkatine dokunur. “Güneşten, kardan korunacak bir yer yapsan da ibadet etsen olmaz mı?” “Peygamberlerden duydum ki, dünyada 700 yıldan fazla ömür sürülmezmiş. O kadar ömrü dünya tamirine sarf etmeyi uygun görmediğim için bu hâli seçtim.” İsa (as) şaşırır. “Ey ihtiyar” der “sana bundan daha acib bir şey haber vereyim. Ahir zamanda bir kavim gelecek. Çoğunun ömrü 100 yıla varmayacak. Buna rağmen 1000 yıllık ömür tedariki ederek, çok yüksek binalar, köşkler, bağlar, bahçeler, nice mülkler bina edecekler.” “Ey İsa, o zamana ulaşsaydım, Allah hakkı için o kadar ömrü secdede geçirirdim.” 

İhtiyar, İsa’yı (as) bir mağaraya götürür. İçeride yüksek bir taht üzerinde bir ölü, başı ucundaki mermer direğin üzerinde ilginç bir yazı vardır: Ben filan padişahım. (bir rivayette Şeddad) 1000 yıl ömür sürdüm. 1000 şehir bina ettim ve 1000 tane bakire kız aldım. 1000 tane padişahla savaşıp, memleketlerini ellerinden aldım. Fakat neticede bu hale geldim. Ey akıllı ve âlim olanlar benden ibret alın…

Kâinat Efendimiz (asm) için yaratılmış olmasına rağmen dünyaya meyletmemişti. Kâinatın Sultanı olduğu hâlde sarayda yaşamamıştı.  Mütevazı hayatından 25 imparatorluk doğdu. Doğduğundaki varlığı vefat ettiği zamankinden daha fazlaydı. Doğduğu evi amcaoğlu Akil gasbetmişti. Vefat ettiği eve defnedilmişti. Bütün mirası bir keçi, bir de hanımlarının bulunduğu odacıklardı. Onlar vefat edince odalar mescide dâhil edilmişti. Onun (asm) evi ravza olmuş, bizim kabir. 

Hizmetçisi “bu gün evde ihtiyacımız kadar iaşe var’ dese Mevlânâ “evimizden Firavun kokusu geliyor” derdi. “Dünya bir köprüdür. Üzerine ev yapılmaz” diye eklerdi. Öyle ya, köprü geçilmek içindir, konaklamak için değildir. 

Bir sabah ihtiyarın biri Belh Sultanı İbrahim Ethem’in kapısını çalmıştı. Yanında kalmak istediğini söylemişti. Sultan “burası saray” deyince adam  “hayır burası saray değil, yolcuların bir süre kalıp göçtüğü kervansaray” demişti. Sultan saray olduğunu tekrarlayınca adam dayanamamıştı.  “Senden önce kimler vardı burada?” “Benden önce filanca, ondan önce falanca...” deyince ihtiyar taşı gediğine koydu: Bak gördün mü? Demek burası saray değil, kervansaray… 

Osmanlının temellerini atan Ertuğrul Gazi gün yüzü görmedi, bir çadırda vefat etti. Oğulları aynı şuurla üç kıt’ayı fethetti. Saray sefasına kapılınca imparatorluk yıkıldı. Değil mi saray yapan, gönül saraylarını da, imparatorluğu da yıkar.  

İnsan dünyada ağaç altında gölgelenen yolcudur. An gelecek, yola devam edecektir. Dünyanın geçiciliğini, faniliğini, fenasını, onun arkasındaki bekayı ve Baki’yi hisseden bu çağın sultanı Bediüzzaman dünyayı kervansaray ve dolar, boşalır bir han gibi gördü. “Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafir”dir deyip evlenmedi. Evlenmeyince ev’lenme ihtiyacı da duymadı. Kiralık gönüllerde kalmaktansa kiralık evlerde kalmayı tercih etti. Dünyada dikili ağacı yoktu. Kendisi gibi yaşayan Çingeneleri takdir ederdi. “Siz dünyanın fani olduğunu anladığınızdan basit evlerde oturuyorsunuz. Sizler de göçebe olduğunuzdan benim meslektaşım sayılırsınız.”

Bir zamanlar kendine mesken olan Van’ın Ermeniler tarafından yakılıp yıkıldıktan sonraki halini görünce tek kelimeyle yıkılmıştı. Hüzünlenmiş, gözleri dolmuştu. “Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz; harap olmak için binalar yapıyorsunuz” hadisinin hakikatini kulağıyla değil, gözüyle işitti. Harabe duvarlar, dağılmış taşlar gözyaşlarına eşlik etti. Bir zaman sonra bir ağaç kendine getirdi. “Bize de dikkat et; yalnız harabezâra bakıp durma.” Baktı. O ağaçtan kalemler biçti. Tuğla gibi kitaplar yazdı. Sözler’den kocaman bir dünya inşa etti. Barla’daki evinin önündeki çınar ağacına ‘Yıldız Sarayına değişmem’ dediği bir menzil yaptırdı. Dünya evine girmedi, ama daha dünyada iken Cennet köşklerinde ikamet etti.   

Kur’ân’da, hadiste, peygamber kıssalarında, evliya menkıbelerinde, gönül ehlinin sözlerinde “Dünya fâni; üç günlük dünya için değer mi üç yüz bin verip ev almaya” dense de biz yine bildiğimizi okumaya devam ediyoruz. ‘Tek başıma olsam şaha kul olmam, ev, bark almam da viran olası dünyada evlâdü iyal var’ deyip evler alıyoruz. Yetmiş yıllık dünya hayatı için saray gibi evler yaparken ebedî evimiz olan kabrimizi zindana çeviriyoruz. Yıldız Sarayı ordaysa Barla’daki çınar ağacı ve Barla Kabristanı da burada…

Okunma Sayısı: 8306
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    22.11.2017 14:35:43

    Sevgili Mustafa Bey kardeşim, her zamanki gibi vicdanları ihtizaza getirecek yazılarınızdan birini okuduk. Allah (cc) ebeden razı olsun. Tabi ki "geçmediğimiz köprülerin parasını ödediğimiz" şu âhir vakitte, gözlerin açılmasına vesile olacak SIRAT KÖPRÜSÜNDEN de bahsetmiş olsaydınız, diye düşündüm. Zira "köprü" deyince birilerinin aklına, boğazın serin suları üzerinde "darphane gibi para basan" ve Deli Dumrul'un "geçenden bir, geçmeyenden iki akçe" aldığı zamane köprüleri gelmektedir. Oysa "Sırat Köprüsü" burada hem de "ücretsiz" geçilir, değil mi? Selam ve muhabbetle, tebrik ve teşekkürler.

  • Zafer

    22.11.2017 13:34:55

    Çok değerli Mustafa bey kardeşim ;yine bizi sarsan ve kendimize getiren çok ğuzel bir yazı yazmışsın."Harun"gibi kalabilmek için böyle uyarıcı yazılara su gibi ihtiyacımız var.Çok memnun oldum,devamını bekliyoruz.Ne demiş yine erenlerden biri:"Dünya kimseye kalmaz,bir misafir hanedir.Erenler ana (ona)kanmaz,bilirki efsanidir." Vesselam.

  • süleyman ALIÇ

    22.11.2017 11:22:44

    S, Aleyküm Mustafa bey kardeşim, çok ibretlik bir yazı bu günkü yazınız diğer yazılarınızdan da çok istifade ediyorum teşekkürler, ancak bu yazılarınızda ikitibas ettiğiniz kıssa ve olayların kaynağınıda yazsanız çok iyi olur .

  • omer caloglu

    22.11.2017 11:14:32

    Allah razı olsun, verilen kıstaslar harika, insanı her zaman düşünmeye ifade eden yazarımızi tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı