"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ecel şerbetini içmeye geldim

Mustafa ORAL
03 Ocak 2018, Çarşamba
Semerci Dursun Özdemir (1903-1967)

Dursun Özdemir 1903 yılında Kastamonu,  Küre’de dünyaya gelir. Babasının ismi Satı, annesinin Hafize’dir. Küre’de çıkan büyük yangından sonra ailesiyle İnebolu’ya yerleşir. Şerife Hanımla olan evliliğinden Mehmet ve İsmet isimli iki evladı dünyaya gelir. Şerife Hanımın vefatından sonra 1954 yılında Feride Hanımla evlenir. Bu evlilikten çocukları olmaz…

Motorlu taşıtların yaygın olmadığı dönemlerde at, eşek, katır gibi binek hayvanlarıyla taşımacılık yapılır. Dursun da rızkını temin etmek için semercilik işiyle meşgul olur.  Semerciye ihtiyaç çok, fakat işten anlayan az olduğundan hayli gelir elde eder.  

Semerci hayvan terzisidir. Terzi insana, semerci atlara elbise diker.  Dursun da öyle düşünür.  İşini soranlara semerci yerine “nakyit vesait terzisiyim” der. Gerçekten de terzidir. Hangi ata hangi semerin yakışacağını bilir. Atlardan anladığı gibi insanlardan da anlar. Terzi terazidir. Hangi atın hangi semeri kaldırabileceğini bildiği gibi hangi insanın ne kadar dert çekebileceğini de bilir. 

DÜNYA YÜKÜNÜ ÇEKMEYE GELDİM  

Bir gün hayatının seyrini değiştirecek Risale-i Nur ile tanışır. Dursun, Isparta’dan Risaleleri getirtir.  Okudukça, yazdıkça Bediüzzaman’a karşı aşkı artar. Çelebiler, Fakazlılar, Burgazlar gibi İnebolu Nur Talebeleriyle nefes nefese hizmetten hizmete koşar.  Ahmed Nazif’in evindeki Risalelerin teksirinde aktif görev alır. Vakit dar, şakirt az, yapılacak iş çoktur. Bundan dolayı çoğu kere Nazif’in evinde sabahlar.  

1943 yılının Ramazan ayında Nur Talebelerinin evlerine ve işyerlerine baskın yapılır. Ahmed Nazif ve İbrahim Fakazlı gibi lokomotif nur talebelerinden on ikisi tutuklanarak Denizli Hapsine gönderilir. Dursun da baskından nasibini alır. Aramada Hücumat-ı Sitte Risalesi ele geçirilir. Hücumat-ı Sitte insan ve cin şeytanlarının desiselerini ve bunlara karşı yapılması gerekenleri anlatır. Jandarma siyasi kitap olarak algılar. Hücumat-ı Sitte (Altı Hücum) ibaresinin CHP’nin altı okunu hedef aldığını zanneder. Karakola götürülür. Soruşturmadan netice alınamayınca ağır işkencelere maruz kalır. Sabahlara kadar falakadan geçirilir. Dursun hayvanlara semer giydirdiği gibi hayvandan daha aşağı düşenlere de lafı giydirir.  İşkenceden yılmaz, darbelerden yıkılmaz. İnsanlıktan çıkmışlara korkusuzca karşılık verir. 

İşkenceden sonuç alınamayacağı anlaşılınca serbest bırakılır. Hapisten çıkmıştır çıkmasına da ayaklar iptal olmuştur. Bir ay üzerine basamaz. Koltuk değnekleriyle idare etmeye çalışır. Zulmün cezasız kalmaması için Hükümet Doktoruna başvurur. Doktor korkudan veya düşmanlığından rapor vermez. İşkencenin resmi olarak belgelenmesine engel olur.

Dost başa, düşman ayağa bakar. İnebolu’nun başı, eli, ayağı olan Çelebiler, Fakazlılar hapse düşmüştür. Hizmet Dursunlara, Burgazlara kalmıştır. Onlar da büyük bir cesaret ve fedakârlık örneği gösterirler. Hapistekilerin yokluklarını hissettirmeden hizmeti sürdürürler. Fakat şartlar çok ağırdır. Bir yandan Üstadı ve Risaleyi anlatırlar diğer yandan mahpusların ailelerine sahip çıkmaya çalışırlar.  

Dokuz ay sonra İnebolu mazlumları hapisten çıkar. Üzerlerindeki yük biraz hafifler. Oğlu Mehmed’in evlenme vakti gelmiştir. Üstadla birlikte Denizli’de yatan seyyid soyundan Devrekânili Ahmet Özkan Kureyşi’nin kızı Mebruke ile evlendirir. Denizli’de Üstadla kalamamıştır ama onunla kalan Ahmed Özkan ile dünür olma şerefine ermiştir. 

ECEL ŞERBETİNİ İÇMEYE GELDİM   

İnebolu kahramanlarının şahsında Nur talebeleri canlarını dişlerine takarak sahabe safvetiyle imana ve insanlığa hizmet ederler. Şartlar ne olursa olsun asla geri çekilmezler. Resulullah’ın (asm) etrafındaki yıldız sahabeleri hatırlatan bir ciddiyet ve samimiyetle hâlelenirler. İdam sehpalarının kendilerini beklediğini bile bile kefenlerini koyunlarına alarak yollara düşerler.  Kapı kapı dolaşıp Allah’ı anlatırlar. İşyerlerini, çay bahçelerini, kahvehaneleri ziyaret ederler. Çay ve kahve tadında Nur’ları anlatırlar. Nur talebelerinin kabre imanlı olarak gireceğini, ecel şerbetini çay ve kahve kolaylığında içeceğini söylerler. 

Üstad çayı çok sever. Talebeleri de onun âdetini devam ettirip tiryaki olur. Çay tiryakileri dünyanın dört bir yanına hizmeti götürmeye çalışır. Sarhoşun kanında şarap, şakirdin çay vardır. 1960 yılının Kadir gecesinde Üstad ecel şerbetini bal tadında içer. Dursun çok üzülür. Artık çayın eski tadı kaçmıştır. Ne var ki imana çay gibi zemzem gibi muhtaç insanlar vardır.  Onlara ulaşılmalı, ölümün hakikati, cennetin güzelliği bir daha, bin defa daha anlatılmalıdır. 

1963 yılında bir akşam kahvehanede çaylar içilir, sohbetler edilir. Her şey güzel giderken Dursun birden fenalaşır. Kalbi sekteye uğramıştır. Zaten Üstadın vefatından sonra kalbi fenalaşmak için bahaneler aramaktadır.  Çay bahane olur. Dünyanın tadı kaçar. Demi bozulur. Dem bu demdir, der, ahirete göç eder. İnebolu’da çay bahçesini andıran bir kabristana Üstada götürmesi için teslim edilir. Kevser havuzunun başında her gün Üstadla görüşeceklerdir. Çayları Üstad söyleyecektir. Çay eşliğinde Risale sohbetleri yapılacaktır. Dursun’un sonu gelmez hararetini dindirecektir. 

Ruhlarına el-fatiha.

Okunma Sayısı: 3221
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı