"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vay ben ölem, atın toprak üstüme

Mustafa ORAL
30 Ağustos 2017, Çarşamba
Hayat zaman ve mekândan ibarettir.

Zaman ve mekânın ruhu vardır. İnsan onlara tabidir. Değişmez parçasıdır. Zamanı ve insanı durağanlaştıran mekândır. Zaman ve insan akıp giden çağlayandır. Ne kadar çağıldarsa o kadar berraklaşır. Göl en çok kirlenen sudur. Havzası kapalıdır. Durgun su kirlidir, içilmez. Bulanıktır, kendinden başkasını göstermez. En çok kirlenen kendi derdine düşendir. Dünyası kendisi olan başkalarının dünyalar kadar derin denizlerine kapılarını kapatmıştır. 

İnsan uçlara sevdalıdır. Gâh kuyu dibinde, gâh minare tepesindedir. Habil ve Kabil bir kadının kuyusuna düştüler. Habil tehlikenin farkına vardı. Suyun kirleneceğini, elinin kana bulanacağını hissetti. Kabil’in gözünü aşk bürümüştü. Gönlü kirlenmişti. Bu işi kan temizler sandı, kardeşini katletti. 

Nuh (as) döneminde insan koca dünyaya sığamadı. Dünyanın suyu, insanın kanı kaynadı. Kirlendikçe kinlendi. Nuh (as) kini ve kiri hissedince bir gemi yaptı. Büyük bir tufanın geldiğini söyleyerek halkı çağırdı. Ancak elli kadarı icabet etti. Beklenen felâket geldi. Kavmi helâk oldu. Gemiye binenlerle yeni bir dünya kurdu.

BÜYÜK TUFAN GELİYOR   

İslâm Mekke’de dünyaya geldi. Mekkeliler zemzemi kirlettiler. Mü’minlere bir damla su vermediler. İnsanın kirlendiğini, mü’min kanının helâl sayıldığını fark eden sahabeler hicret ettiler. Medine’de yepyeni bir medeniyet inşa ettiler. Her geçen gün sayıları da, dünyalıkları da artıyordu. Dün Mekke’de can suyu gibi iman hakikatlerini yetiştirmeye  çalışan sahabelerin kalbine dünya kaçıyordu. 

Mekke’nin fethi Nuh’un gemisiydi. Durursan düşersin. Durulmak isteyen durmamalıydı. Gemiye binilmeli, başka diyarlar fethedilmeliydi. Olmadı. Medine pazarı tatlı geldi. Havada kan kokusu vardı. Kardeş kardeşi katledecekti. Kokuyu alan, batmaktan korkan sahabeler şehri terk ettiler. Moğolistan’dan İstanbul’a, Filistin’den Türkmenistan’a kadar yayıldılar. İmana muhtaç gönüllere zemzem taşıdılar. Gittikleri yerlere ruh ve isim verdiler. Eyüp Sultan İstanbul’a geldi. Eyüp’e ismini verdi.

Selçuklu Devleti Konya’da mevzilendi. Anadolu’nun büyük kesimine hâkim oldu. Gerçek düşman yok sayılınca mü’min mü’minin gözüne batar oldu. Tuzu kuru olanlar iktidarlarını korumak için hukuksuzluğa girdiler. Mevlânâ’nın uyarıları sonucu değiştirmedi, mü’minler birbirini katletti. O günlerde Ertuğrul Gazi oğlu Osman ile Mevlânâ’yı ziyaret etti. Mevlânâ, Selçuklu Sultanına kırgındı. Burnunun dibindeki evliyaya kulaklarını kapatmış, uzaktaki birine gönlünü kaptırmıştı. Elini Osman’ın omuzuna koydu. “Madem Sultan elini başkasına uzattı, biz de elimizi Osman’a veririz.” O gün Osmanlı’nın temelleri atıldı. Ertuğrul Gazi Söğüt’e döndü. Müslümanların eleştirilerine rağmen Rum mahallesinde kuyu açtı. İçenler yavaş yavaş Müslüman oldu. İslâm yayılmaya başladı. İmana muhtaç gönüllere su taşındığını gören safi kalpler dalga dalga Osmanlı’ya katıldı. O temiz ruhlarla Bursa, Bosna, İstanbul fethedildi. Fatih’in kardeş katli fetvasıyla sular tekrar bulandı. Kardeş kanı gökleri titretir, kalpleri ağlatır. İnsan bir âlemdir. Belki katledilenlerden bir Fatih daha çıkacak, âlemi fethedecekti. Satır hatırı yendi. Devleti korumak bahanesiyle kardeşin hatırı kırıldı. Başı kesildi. Sultan kardeşlerini katlederse başkaları neler yapmazdı. Hain olduğu iddia edilen sadrazamlar, paşalar, makul şüpheliler katledildi. Her hukuksuzluk yeni sorunlar doğurdu. Kardeş kardeşe düşman oldu. İsyanlar başladı.  

YENİ DÜNYANIN EŞİĞİNDE

II. Abdülhamid hata zincirine yeni halkalar ekledi. Mevlânâ ruhlu Bediüzzaman ve Mehmet Âkif gibi akıbeti görenler suyun bulandığını hissettiler. Fakat Yıldız Sarayı’na seslerini duyuramadılar. Sultan yanlış yolda olduğunu söyleyenleri ya maaşla kendine bağlamaya çalıştı veya sürgün ve hapisle cezalandırdı. Niyet halis olsa da uygulama yanlış olduğu için akıbet hayır olmadı. Sultan, Bediüzzaman ve Âkif gibi gönül erlerini dinlemek yerine başkalarını tercih etti. Bediüzzamanlar, Âkifler Abdülhamid’e gönül koydu. Kader hükmünü verdi. 31 Mart Hadisesi gerçekleşti. Şefkatli Sultan oyunu gördü. Kardeş kardeşi katledecekti. Geri çekildi. Ama artık çok geçti. Osmanlı yıkıldı. Laik endeksli bir devlet kuruldu. 

Âkif ve Bediüzzaman yeni şeyler söylediler. Fakat yeni yöneticiler de dinlemediler. Suyun bulanmasından medet umdular. Şeyh Said ve Menemen Hadiselerini, darbe ve darbe girişimleri, terör eylemleri, kitlesel ölümler takip etti. Kardeş hatırı kırılmaya, kanı dökülmeye devam etti. Kardeşliğin yükseldiği, insanî değerlerin yüceldiği Osmanlı’dan kardeşliğin çekilmesiyle merhale merhale bu günlere geldik. Bu gün zor durumdayız. Son yıllarda o kadar çok kardeşkanı döküldü ki. Mevlânâ, Bediüzzaman, Âkif, Sezai Karakoç ruhlu o kadar çok insanın kalbi kırıldı ki. O kadar çok masumun hakkına girildi ki. Gelecek adına endişe etmemek mümkün değil.

Bir suda iki kez yıkanılmaz. Artık yeni şeyler söylemek lâzım. Dışa açılmak, yeni insanlara ulaşmak, yeni dünyalara açılmak lâzım. Enerjiyi içte harcamamak, gıybet ve günceli bırakıp ortak hedeflere kilitlenmek, kardeşliği tekrar tesis etmek lâzım. 

Büyük manevî bir tufan geliyor. Sular bulanıyor. Kardeş kanı akıyor. Dostun canı yanıyor. Türkiye içe kapanıyor. İçe kapanan göl bulanır. İnsan bataklığa saplanır. Çağ, Nuh’unu (as) bekliyor. Risale-i Nur bütün dünyayı tufandan kurtaracak bir gemi olarak Barla iskelesinde bekliyor. İnsan gemisini kurtaran kaptandır. Kendini kurtarandan, ancak dünyayı kurtarması beklenir. Yeni şeyler yeni insanlarla yapılır. Suyu arındıran şey yatağını sürekli değiştirmesidir. Yerinde duramayan, kabına sığamayan su olmalı. 

O halde “hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.” 

Okunma Sayısı: 4374
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    30.8.2017 16:24:24

    ( 2 ) İnsanoğlunun sahip olamayacağı bir şeyin kavgasını vermesi ne abes değil mi? Mülk başkasının olduğu hâlde "temellük "dâvâsı! Gönüllere sultan olmak varken, dünyanın saraylarında sultan olmak dâvâsı! Abesle iştigal. Nursi gibi, Mevlâna gibi Yunus gibi Hakk dostlarının hayatı varken Karun 'a özenmek, onun gibi yaşamak. "Dünyayı yutarak "dünyada batan insan. Demek uzaydaki kara delik misâli insanda da öyle bir letâif var ki dünyayı yutabiliyor. Yutarken batıyor, batıyorken yutuyor. Sefine- i Nuh (as) misâli Risale-i Nur'u beğenmeyen ve lakin kendi gemisini de inşâ edemeyenler. Hizmet-i Kutsiye varken dünya gibi fâni lakin "kutlu "diye tesmiye olunan, bâki meyve vermeyen bir dâvâ peşinden kitleleri sürükleyenler. Hasıl kelâm; vakit, nakit, emek ve enerjisini "yutmak, batmak ve batırmak "için kullananlara Allah (cc) akıl, fikir, iz'an, insaf, vicdan ve hidayet versin! Bayramınız Mübarek Olsun. Selâm, duâ ve muhabbetle.

  • Özcan Erkiş

    30.8.2017 16:00:46

    Mustafa Bey kardeşim, her zamanki gibi ahvâlimizi şerh eden güzel ve menfaatli bir yazınızı daha okuduk. Teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyoruz. Yazının sonundaki Bediüzzaman Hz.nin "Hazer et! .."diye başlayan sözleri bana, kainatın büyüklüğüne nispeten küçük olan uzaydaki "kara delikleri"hatırlattı. Mâlum olduğu üzere, ışık, ısı ve devasa cisimleri yutan kara delikler,uzayın aç gözlü doymak bilmez gök cisimleridir. Bir kap yemek ile doyan ve midesi dolan insanoğlunun maalesef -gözü doymak bilmiyor. Bu acaip haliyle sanki yer kürenin "kara delikleri"gibi değil mi? Küre-i arzda yaşanan herc ü mercin sebebi de bu olsa gerek. Dünküler "dünya!" deyip dünyayı ateşe verdiler; lakin sahip olamadan yıkılıp gittiler. Bugünküler de dünya!"deyip yakıp yıkıyor, onlar da tıpkı evvelkiler gibi dünyaya sahip olamadan yıkılıp gidecekler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı