"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Nur yolu sancısı

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
03 Ekim 2016, Pazartesi
Akşam karanlığının çökmeye yüz tuttuğu bir vakitte girmiştik Hizan ilçesine…

Üstadımın birçok akrabasının bulunduğu mekâna gitmeden evvel, bu diyarlara ne için geldiğime dair sualler beynimi zonklatıyordu. Sahiden, ben ne için buralardayım? diyordum kendi kendime…

Üstadıma müntazır mekânları gezmek ve görmek için, daha önceleri de defalarca uğramıştım bu mekânlara…

Tasarladığımız ne idi? Nasıl olacaktı? Kafamda mevcut bir şeyler vardı fakat adını bilmemenin sancısını yaşıyordum. Her şey günler öncesi gördüğüm bir rüya ile başladı. Elime tutuşturulan bir dosya ve dosya üzerinde “Bediüzzaman” yazılıydı.

Bu, benim projemi gerçekleştirmeye yetmiş miydi? Fakat  neyi nasıl yapacağımı bilememenin acziyeti içindeydim. “Hocam” demişti, birlikte olduğumuz dost. Sonra da eklemişti: “Sen şimdi bizden ne istiyorsun? Size nasıl yardımcı olabiliriz?” Bu sual, bilmediğim, fakat yapmaya çalıştığım projemin kapılarını mı aralıyordu? Üstadımın içinde bulunduğu bu mübarek aile kimdi? Nereden nasıl gelmişler buralara? Neseb ve sülâlesine dair ne gibi bilgiler vardı? Bir hanedan mıydı? Ard arda gelen sualler ruhuma tırmanırken, yapacağım çalışmaya dair cızıltılar mıydı içimden geçenler? Onu da bilmiyordum.

“İsterseniz, şuradan başlayalım. Böyle bir hanedan mevcuttur…” demişti. Hanedan kelimesi ilginçti benim için. Nur’un satır aralarında böylesine bir tabir, oluşum veya kelime var mıydı? Aziz Üstadım’ın içinde bulunduğu mübarek hanedana mensup insanlarla gece yarısına kadar sürmüştü sohbetimiz. Saf, temiz ve nezih insanlardı muhatap olduğum kişiler. Asaletini aldığı mübarek hanedandan yansımalar mevcuttu, simalarda, tutum ve davranışlarda. Her birisi, ayrı ayrı birer iman, ilim ve fazilet âşığı ve timsaliydiler.

Mensub olanlardan, Mirza Efendi vardı. Saf, temiz birisiydi. Bu özelliğinden dolayı da çevrede “Sofi” lâkabıyla anılırdı. Sonra, en büyük evlâdı, Durriye Hanımdı. Nurs’u ikiye ayıran dere suyunda, gark olarak şehiden vefat etmişti. Oğlu, Ubeyd, dayısının yanındaydı. Sağlığında, “Seni Said’e vereceğim” demişti. Öyle de oldu. Sofi Mirza Efendi’nin dördüncü evlâdı olan Said ile birlikte vatan savunmasına katılmış, Bitlis derelerinde, Rus ve Ermeniler’e karşı savaşırken şehadet mertebesine ulaşmıştı, Ubeyd…

Said’in, Hanım isminde ablası ise, kocası Molla Said’le birlikte, Şam’a yerleşmiş. Akabinde Mekke’de tavaf sırasında vefat etmişti. Kardeşi Mehmet, Nurs Köyü’nün imamıydı. Bir Cuma günü, hastalığı içinde ”Seyda geldi” diyerek kollarını iki yana açarak, Said’i kucaklar gibi hal ve vaziyet içinde ruhunu Rahman’a teslim eylemiş. “Abdülmecid Efendi, büyük bir âlimdi” ‘Benim on beş senelik talebem’ diyordu. Üstadımız onun için… Molla Abdullah, yine âlim ve fâzıl biriydi. Oğlu olan, Abdurrahman’ı o da Said’e vermişti. Uzun yıllar Said’le birlikte yaşamıştı, vefasıyla sabitti.

Mercan, Sofi Mirza Efendi’nin son çocuğu idi. Aşağıdaki mezrada bulunan mezarı başına bizi götürerek ruhuna Fatihalar okumamıza sebep olan torunu Feramız Efendi, gözyaşı döküyordu, bu salihat-ı nisvan için…

Hepsi de, ilim, iman ve fazilet okyanusu gibi çağlayanlardı. Bahtiyar bir aileydiler. Said ise, çok daha müstesna biriydi. Milyonların imanını, te’lif ettiği eserlerle kurtarmaya vesile olmuştu. Yalnızdı. Milyonların gönlünde taht kurdu, Said.

Hakikat mesleği ve menbaı eserlerinde, doğduğu ve küçük yaşlarda ayrıldığı köydeki akrabaları ile alâkalı bir değerlendirmesi mevcuttur. Nur’un satırlarında  bir mektupta şunları kaydediyor:

“Bitlis vilâyetine tâbi Nurs Köyü’nde doğan ben, dokuz yaşından beri şefkatli vâlidemi görmediğimden sohbetinde bulunamadım. O hürmetli muhabbetten mahrum kaldığım ve üç hemşiremi de on beş yaşımdan sonra göremedim. Ömrümde mücerred kaldığımdan dünyada çocuklarım olmamasından, çocuklara karşı şefkatkârane zevklerinden, memnuniyetlerinden de mahrum kaldığım ile beraber bu noksaniyeti hissetmiyordum.” (Emirdağ Lâhikası).

Sonra, doğduğu köy olan Nurs Köyü’yle alâkalı yaptığı şu değerlendirme de manidardır: 

“Aziz kardeşlerim, 

Risale-i Nur’un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı manevî ile kat’î kanaatim gelmiş. Şefik ve kardeşim Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fâş etmek isterdim. Şimdi Cenâb-ı Hak sizlere çok Abdülmecidleri ve çok Abdurrahmanları verdiği için, size beyan ediyorum:  Ben, on yaşında iken, büyük bir iftihar, hatta bazan temeddüh suretinde bir haletim vardı. İstemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takınıyordum. Kendi kendime derdim: Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkârane, hususan cesarette çok fazla gösterişin niçindir? Bilmiyordum, hayret içindeydim. Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki: Risale-i Nur, kablelvuku kendini ihsas ediyordu. Sen, adi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfüruşluk ederdin. 

Bizim Nurs Köyü’müz ise, hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki, bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakikî bir ihtar ile bildim ki: O masum Nurslu insanlar, Nurs karyesi; Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyü’nü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kablelvuku ile o nimet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde göstermişler.” (a.g.e., s.49) 

Bir Nur yolu sancımızın akabinde, çalışmamızın ismi, ‘Nursî Hanedanı’ olarak şekillenmişti. Hakikat mesleği içinde, bahtiyar bir aileyle manen tanışmanın saadetini yaşıyorduk Nur’un şahs-ı manevisi içinde… 

Şükür, Elhamdülillah.

Okunma Sayısı: 1758
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı