"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İttihad-ı İslâm’ın intizarı

Ömer Faruk ÖZAYDIN
10 Temmuz 2016, Pazar

Takat kalmadı bitsin bu hasret gayri,

Bekler dururuz fecr-i kâzipten beri,

Dinsin bu gözyaşı niyazlardayız,

Eller duâ’da, intizardayız..

Risale-i Nur’un iki vazifesi var; biri dinsizliği yıkıp dini ihyâ etmek, ikincisi de ittihad-ı İslâm’dır. İmandan sonraki en büyük vazifedir. Bediüzzaman Hazretleri Hutbe-i Şamiye eserinde; “Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâmdır... Bu ittihadın meşrebi, muhabbettir. Husûmeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır” diyerek ittihâdın zaruretini âlem-i İslâma ders vermiştir. 

İttihâd; bir olmak beraber olmak. 

Peki, nerede ve nasıl bir birlik?

Elbette fıtratlar ayrı, meslek ve meşrebler farklı, gidilen yollar mütefavit. Bütün bu meslek-meşreb ve yolların hedefi ve maksadı bir; İslâm...

Denilir ki; bir ordunun hava, kara ve deniz birlikleri nasıl ki farklı yollardan geçip aynı maksadı hedef alırlar, ancak işleri, silâhları, elbiseleri, âlet ve edevatları ayrı ayrıdır. Bu farklılıklar ihtilâfı değil, ittihâda giden yol üzerindeki koordinat ve haritalardır. Eğer güncellenmezse, bir mânâda tecdit edilmezse, eski sürümler ile çıkmazlara girilir.

Meselâ; “ümmetimin ihtilâfı rahmettir” buyurulmuş.

“Hadîsteki ihtilâf ise, müsbet ihtilâftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa’yeder. Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilâf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduttur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.”

Ya da, “Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak içlerinden biri kurtulacak” Hadîs-i Şerif’ini doğru okuyamamak çatışmayı da beraberinde getirir ve getirmiştir. Her cemaat veya grup kendisini bu kurtulanlardan addetmiş; İslâmı kendi uhdesine alarak kimi zaman diğerlerini tekfir derecesine indirmiştir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat kastı anlaşıl(a)mamıştır. 

“Halbuki imanın verdiği nur ve şuur ile ve gösterdiği ve bildirdiği esma-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.”

Meselâ: “Hâlıkımız bir, Mâlikimiz bir, Mabudumuz bir, Râzıkımız bir... bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberimiz (asm) bir, dinimiz bir, kıblemiz bir... bir bir, yüze kadar bir bir...”

HELÂKET VE FELÂKET ASRINDA ÂLEM-İ İSLÂM 

Peki, bütün bu hakikatler muvacehesinde âlem-i İslâm ne halde?

Evvelâ İttihâd-ı İslâmın halifesi olan Osmanlı’yı cetvelle bölen müstevliler ve ifsad komiteleri; bir imparatorluktan irili ufaklı devletler peydahladılar. Onunla da yetinmeyip her memlekete kendi içinde iltiyâm olmayacak hastalıklar nev’inden inşikaklar türettiler. Anadolu’da Alevî-Sünnî, Kürt-Türk gibi, İslâm coğrafyasında da mezhepler çatışmasını ateşlediler. Yetmedi, önüne İslâm adını yazdırıp çoluk-çocuk, kadın-erkek demeden katleden, Yecüc-Mecüc misali her yeri harabeye çeviren terör örgütlerini servis ettiler.

Ümmetin birlikte idrak etmesi gereken bayramları, tefrika ve fitne görüntülerini sergileyerek ayrı günlere tahsis ettirdiler.

Aynı şehirde namaz saatlerini farklı ayarlara getirdiler.

İhtiyaca binaen farklı memleketlerin sosyo-ekonomik şartları gereği büyük imamların içtihad ettiği mezhepler ki, toptan rafa kaldırtıp, Selefîlik adı altında mezhepsizlik ve sünnetsizliği netice verdirdiler.

Evliya ve kutuplara dil uzattırdılar.. İlaahir.

Dışardan şöyle bir bakalım bu âleme; Allah için ölen, Allah için öldürülen. Yetim kalmış çocuklar, dul, aç-biilâç kalmış kadınlar.

Kan ve gözyaşı içinde barut kokan terk edilmiş virâneler. Ve göç eden âlem-i İslâm... Bu böyle gitmez biline...

“Evet o ecnebilerin, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklâl ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet, müstakil İslâm devletlerinin teşkilini intac etmiştir. İnşâallahu Teâlâ, Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlâhîden kuvvetle ümit ve niyaz ediyoruz.”

Üstad Hazretlerinin ve Mehmed Âkif’in şu duâlarına ki;

“Yâ Rab, bizi öldürme bu hicrân ile... 

Tâ çıkmayalım karşına hüsrân ile... 

Yetmez mi celâlinle göründüklerin artık? 

Kurban olayım; biz bu tecellîden usandık. 

Bir fecr-i ümid etmeli âtîmizi de te’min, 

Göster bize yâ Rab, o güzel günleri...” 

Amîn. Elfü elfi amin.

Etiketler: ittihad - islam
Okunma Sayısı: 2658
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı