"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kayyumiyet ve esir

Osman KOYUNCU
12 Mayıs 2016, Perşembe
Allah, kâinatı, aşk, sevgi ve muhabbet üzerine yarattı, iktisatla bu kâinattaki kayyumiyet devam ediyor.

Allah, kâinatta hiçbir yerde israf yapmadığı gibi, her şeyi yerli yerinde, tam bir iktisad kanunuyla yerleştirdi ve bu düstura uymamızı emretti. 

Allah o kadar büyüktür ki, domino taşlarının devrilmesi gibi, bir zerrenin veya bir yıldızın rayından çıkması ile de kâinattaki kayyumiyet sona eriyor. Nizam bir olduğu için, O’na nispeten büyük ve küçüğün farkı yoktur. Bediüzzaman  “…herbir mevcudun zerreleri dahi, yıldızlar gibi, sırr-ı kayyûmiyetle kaim ve o sırla beka ve devam ediyorlar” diyor.

Eskiden, atomun parçalanamaz olduğu düşünülüyordu, bu aşıldı ve atomun parçalarını bile böldüler. Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuyla alâkalı şöyle bir beyanı bulunmaktadır: “Çünkü esir maddesi, maddiyyunları boğduran zerrat maddesinden daha lâtif ve eski hükemanın saplandığı heyulâ fihristesinden daha kesif, ihtiyarsız, şuursuz, câmid bir maddedir. Bu (esir) hadsiz bir surette tecezzî ve inkısam eden (sonsuza kadar devamlı parçalanabilen) ve nâkillik ve infial (dış etkilerle oluşan) hassasıyla (özelliği ile)  ve vazifesiyle teçhiz edilen bu maddeye (esire),…(Lema’lar 938) 

Kur’ân’ın içinde, yaş ve kuru her şey olduğuna göre, fen ilimlerinin de en ince noktalarının içinde bulunması zarurîdir. Bediüzzaman, mealen zaman ilerleyince Kur’ân gençleşiyor demektedir. Fen ilimlerinin keşfi sayesinde Kur’ân’da pek çok nokta anlaşılmaya başlamıştır. (Belkıs’ın tahtının çok kısa zamanda Yemen’den Şam’a gelmesi gibi). Risale-i Nur da, Kur’ân’ın manevî bir tefsiri olması noktasında, içinde fennî meselelerin en ince noktalarını dahi bulundurmaktadır. Edison’un çalışmaları arasında, Nur Sûresi’nin tefsiri bulundu, demek ki ilhamının kaynağı Kur’ân’dı. Kur’ân, bütün ilimleri içine aldığına ve bir ilim adamının bütün ilimleri bilmesi mümkün olmadığına göre, bir kişinin yazdığı tefsir bu zamanda Kur’ân’ın gerçek bir tefsiri olamaz. Bütün insanlık İbn-i Sina zekâsında olsa bile, Kur’ân’a gerçek bir tefsir yazamaz. Zaman ve ilmin ilerlemesine paralel olarak Kur’ân’a tefsirler yazılacaktır, fakat bu tefsirler kesbî (insan zekâsı ile yazılan) tefsir olur, işte bu kesbî tefsirin kaynağı, Vehbî tefsir olan (ilham ile yazılan) Risale-i Nur olursa, o zamanın ihtiyacına ancak cevap verebilir. 

Evet, Bediüzzaman’ın anlattığı konular çok ilmî ve derin meselelerdir. Bu derinliği tam kavramamız mümkün değildir. Her bir mesele açılırsa her biri için Nobel ödülleri vermek gerekir. Bir yazıda umuma hitap asıl olduğundan, anlayabildiğim kadarı ile bu meseleyi, (bilhassa fizik ve kimya okuyan kimselerin daha iyi anlayabileceği için) umumun nazarına özetle indirmeye çalışacağız. 

Bugün fen bilimleri özetle der ki, atomdaki elektronlar hareketli olduğundan bu küçük taneciklere birer dalga yani enerji eşlik eder.  Bu elektronlarda ancak belli yerlerde bulunur ve belli enerjileri alıp verebilir. Bugün madde enerjiye dönüştürülebiliyor, şimdi bilim dünyası, nasıl oldu da, Allah enerjiyi maddeye çevirebiliyor, bunun üzerinde duruyor. Son zamanlarda CERN (Avrupa nükleer araştırma merkezi) de yerin 175 metre derininde 27 km uzunluğundaki bu dev laboratuvarda, içlerinde Türkiye’den yüzden fazla ilim adamının bulunduğu, yaklaşık on bin bilim adamı bu konu üzerinde çalışmaktadırlar. Bediüzzaman, esirin yedi mertebesinden bahsediyor. Nasıl ki suyun buz ve buhar hali olduğu gibi, bu esirin de yedi hali bulunabilir, bu maddenin en küçük yapı taşı olabilir, bu yapıtaşı hangi aşamada ve nasıl enerjiden maddeye dönüştü henüz bilinmiyor. Fen ilimleri diyor ki; elektron belli seviyede belli enerjileri alıp verebilir. Bediüzzaman, Lem’alar’da sonsuza kadar parçalanabileceğinden bahsediyor. Her taneciğe bir dalga, yani enerji eşlik ettiğine göre, Lem’alar’da geçen, yukarıda da ifade ettiğim kısımda, bu diye zikredilen yere, parantez içinde “esir” olabilir diyerek fikrimi beyan ettim. Bu, denen şey, esir maddesi mi yoksa ona eşlik eden enerji mi veya her ikisi mi, şimdilik bilinmiyor. Zaman ve bilim ilerleyince Kur’ân’ın gençleşmesi gibi, onun bu asırdaki manevî tefsiri olan Risale-i Nur, daha iyi anlaşılacak ve ehemmiyeti kavranacaktır. Yaklaşık bir asırdır gizemini koruyan bu küçük madde ve ona eşlik eden enerji konusunu açmak için, binlerce cilt kitaplar yazmak lâzım.  

İnsan, kâinatın çekirdeği ve özetidir, insandaki san’at, kâinattaki san’attan daha ince ve daha büyüktür. Bütün san’atlar Allah’ın isimlerine ayinedarlık yapıp yansıttığına göre, küçük eserin aynalığı büyükten daha büyüktür (insan ve kâinat gibi) denilebilir. Bediüzzaman mealen, esirin zerrelerinin kâinat kitabının mürekkebi olduğundan, onların Allah’a yaptıkları aynalık görevi çok derin ve incedir diyor. Tam anlamak için, fen ilimleri ile teçhiz edilen küllî bir akıl ister.  

Okunma Sayısı: 2812
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı