Hayatımız beklentilerle geçti ve geçiyor..
İnsanın emelleri ve dilekleri bitmediği için şu dünyada çırpınıp duruyoruz.
Beklentilerimiz var.
Yaşlara ve başlara göre.
Acılarımız ve ıztıraplarımız var dinsin diye.
Hasretlerimiz var .
Yolları ve nefesleri bekliyoruz.
İşte fani dünya bizleri eritip öğütüyor.
Her bir insanın mutlaka bir beklediği var.
“Yoluna baka baka gözümde leke peyda oldu” diyen atalarımız...
Şair Nabi:
“Ağla gözlerim ağla ,
Ne gelen var ne giden” demişti.
Bahattin Karakoç ise:
“Ne haber var, ne haberci,
Bir türlü gelmez beklenen” diyor.
Necip Fazıl Kısakürek ise:
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar...” derken,
Faruk Nafiz Çamlıbel, “Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam” diyor
Beklentiler uzayıp gider böylece.
Yine de bir iştir beklemek.
Daha nice sözler sözlendi beklentiler üzerine ..
Kâh akan gözyaşları ile,
Kâh ümitler ile..
Hiçbir şey gerçek anlamda insanın beklentilerini karşılayamadı.
Bed muameleler, çirkin sözler ve asık çehreler...
İnsanı kahretti.
Hayatın pozitif taraflarına bakanlar bu hüzünlerin üstesinden geldi.
“Sövene dilsiz gerek, dövene elsiz gerek” diyen Yunus gibi.
Bazen makam mevkinin beş para etmediği zamanlar olur.
Gönülden kopan fırtınaların dizgini zaptedilmez hâle gelir.
İşte o zaman elimizi kulaklarımıza değdirdiğimiz zaman her şeyi arkada bırakırız.
Bizi, bizlerden daha iyi bilen var.
Halimizi O bilir.
Nedamete, hüzün ve göz yaşları katılırsa biter bütün dert ve tasalar.
Ondan daha iyi dost nerede bulunur?
“İnsanlar helâk olur, bilenler kurtulur, bilenler de helâk olur, bildiği ile amel edenler kurtulur, bildiği ile amel edenlerde helâk olur, ancak ihlâs sahipleri kurtulur. Fakat insan her an onu kaybetmek ile karşı karşıyadır” diyen iki cihan Serverini (asm) hatırlarız.
Ne şan, ne şöhret, ne zenginlik ne de güzelliğin beş para etmediği şeyler var ya!
Beklentiler fani olmamalı.
Bekliyoruz Allahım!
Bizleri iki cihanda aziz eyle.
Ne merde, ne namerde muhtaç etme...