Asya’nın ve âlem-i
İslâm’ın istikbalde
terakkîsinin
birinci kapısı Meşrûtiyet-i meşrûa ve Şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tâlih ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da Meşrûtiyetteki şûrâdır.
Meşrûtiyet-i meşrûa denilen, Dünya’da beşer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-i hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran meşveret-i şer’iyenin mâyesiyle mayalandıran Meşrûtiyet-i meşrûa, sizi herkes gibi imtihana dâvet ediyor ki sinn-i rüşde bülûğunuzu ve vasîye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve hamiyet-i diniye-i millî ile fikir ve vicdan-ı şahsiyenizi milletin kalp ve akl-ı müştereği gibi gösteriniz. Yoksa, sıfır çekecek ve şehadetname-i hürriyeti elinize vermeyecektir.
Evet, mazinin sahralarında keşmekeşliğinize sebebiyet veren, her birinizdeki meylü’l-ağalık ve fikr-i hodserâne ve enaniyet; şimdi ise istikbalin saadetsaray-ı medeniyetinde fikr-i icada ve teşebbüs-ü şahsiyeye ve fikr-i hürriyete inkılâb edecektir inşaallah.
Hatta diyebilirim ki:
Ey şark vilâyetlerindeki vatandaşlarım!
Başkalarının sükûtî medreselerine nisbeten, sizin gürültülü olan medreseleriniz bir meclis-i mebusan-ı ilmiyeyi gösteriyor. Hem Şafiî olduğunuzdan ve imam arkasında kıraat-i Fatiha ile semavî ve ruhanî vızıltılarınız, sizi mezheben ve medreseten ve fıtraten “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm Sûresi: 39.)”ın başka bir ünvanı olan teşebbüs-ü şahsiyeye teşvik ediyor.
***
Hem de mana-i Meşrûtiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkîsinin birinci kapısı Meşrûtiyet-i meşrûa ve Şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tâlih ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da Meşrûtiyetteki şûradır. Zira şimdiye kadar üç yüz yetmiş milyon İslâm, ecânibin istibdad-ı manevîsi altında eziliyordu. Şimdi hâkimiyet-i İslâmiye, âlemde, bahusus bundan sonra Asya’da hükümferma olduğu hâlde, her bir ferd-i Müslüman hâkimiyetin bir cüz-i hakikîsine malik olur. Ve hürriyet, üç yüz yetmiş milyon İslâm’ı esaretten halâs etmeye bir çare-i yegânedir. Farz-ı muhal olarak, burada yirmi milyon nüfus, tesis-i hürriyette çok zarardide olsalar da, feda olsunlar. Yirmiyi verir, üç yüzü alırız.
Yazık, eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ırklar hava gibi muhtelittir, su gibi memzuç olmamışlar. İnşaallah elektrik-i hakaik-ı İslâmiyet’le imtizaç ederek, ziya-i maarif-i İslâmiye hararetiyle kuvvet tevlid ederek bir mizac-ı mutedile-i adalet vücuda gelecektir.
Yaşasın Meşrûtiyet-i meşrûa! Sağ olsun hakikat-i Şeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!
Beyanat ve Tenvirler (İçtimaî-Siyasî Tesbitler), s. 51-54