"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hadis mevzu da olsa, manası hak ve hakikat olabilir

Risale-i Nur'dan
13 Ağustos 2017, Pazar
Evet, muhaddisînin muhakkikîninden el-hâfız tabir ettikleri zatlar, lâakal yüz bin hadisi hıfzına almış binler muhakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namazını işâ abdestiyle kılan müttakî muhaddisler ve başta Buharî ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadisiye sahipleri olan ilm-i hadis dâhîleri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vahid, tevatür kat’iyetinden geri kalmaz.

Evet, fenn-i hadisin muhakkikleri, nakkadları o derece hadisle hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tarz-ı ifadesine ve üslûb-u âlîsine ve suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmişler ki, yüz hadis içinde bir mevzu’u görse, “Mevzudur” der. “Bu, hadis olmaz ve Peygamberin sözü değildir” der, reddeder. Sarraf gibi, hadisin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez. Yalnız, İbni Cevzî gibi bazı muhakkikler, tenkitte ifrat edip, bazı ehâdis-i sahihaya da mevzu demişler. Fakat, her mevzu şeyin manası yanlıştır demek değildir; belki, “Bu söz, hadis değildir” demektir.

Sual: An’aneli senedin fâidesi nedir ki, lüzumsuz yerde, malûm bir vakıada, “an filân, an filân, an filân” derler?

Elcevap: Fâideleri çoktur. Ezcümle, bir fâidesi şudur: An’ane ile gösteriliyor ki, an’anede dahil olan mevsuk ve hüccetli ve sadık ehl-i hadisin bir nevi icmaını irae eder ve o senedde dahil olan ehl-i tahkikin bir nevi ittifakını gösterir. Güya o senedde, o an’anede dâhil olan her bir imam, her bir allâme, o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dair mührünü basıyor.

Mektubat, On Dokuzuncu Mektub, s. 116

***

Hata 76: Bir kitapta, “Mehdîye dair hadislerin kâffesi zayıftır” denilmiş.

Cevap: Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin. Hatta İbni Cevzî gibi büyük bir muhaddis bazı sahih ehadisi mevzu dediğini, ulemalar taaccüble nakletmişler. Hem her zayıf veya mevzu hadisin manası yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli senet ile hadisiyeti kat’î değildir demektir. Yoksa manası hak ve hakikat olabilir.

Şuâlar, Hata-Savab Cetveli, s. 448

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Hapis musîbetinde kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var

(Dünden devam)

O numunelerden lâtif bir muhavere: Benim tevkif kâğıdımda sebep “emniyeti ihlâl” suçu yazıldığından, ben daha o pusulayı görmeden müddeiumuma dedim: “Seni geçen gece gıybet ettim. Emniyet müdürü hesabına beni konuşturan bir polise, ‘Eğer bin müddeiumumî ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumiyeye hizmet etmemişsem –üç defa– Allah beni kahretsin’ dedim.”

Sonra, bu sırada, bu soğukta, en ziyade istirahate ve üşümemeye ve dünyayı düşünmemeye muhtaç olduğum bir hengâmda, garazı ve kasdı ihsas eder bir tarzda, beni bu tahammülün fevkinde bu tehcir ve tecrid ve tevkif ve tazyike sevk edenlere, fevkalâde iğbirar ve kızmak geldi.

Bir inayet, imdada yetişti. Manen kalbe ihtar edildi ki: 

“İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, aynı adalet olan kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var.

“Ve bu hapiste yiyecek rızkın var; o rızkın seni buraya çağırdı. Ona karşı rıza ve teslim ile mukabele lâzım.

“Hikmet ve rahmet-i Rabbaniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu hapistekileri nurlandırmak ve teselli vermek ve size sevap kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde binler şükretmek lâzımdır.

“Hem senin nefsinin, bilmediğin kusurlarıyla onda bir hissesi var. O hisseye karşı istiğfar ve tevbe ile, nefsine ‘Bu tokada müstahak oldun’ demelisin.

“Hem gizli düşmanların, desiseleriyle bazı safdil ve vehham memurları iğfal ile o zulme sevk etmek cihetiyle, onların da bir hissesi var. Ona karşı Risale-i Nur’un o münafıklara vurduğu dehşetli manevî tokatlar, senin intikamını tamamen onlardan almış. O, onlara yeter.

“En son hisse, bilfiil vasıta olan resmî memurlardır. Bu hisseye karşı, onların Nurlara tenkit niyetiyle bakmalarında, ister istemez, şüphesiz, iman cihetinde istifadelerinin hatırı için, “[O takva sahipleri ki,] öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. (Âl-i İmran Sûresi: 134.)” düsturuyla onları affetmek bir ulüvvücenaplıktır.”

(Devamı var)

Lem’alar, 26. Lem’a, On Beşinci Rica, s. 392

Okunma Sayısı: 2680
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı