"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakka hizmet, enaniyeti terk etmekle olur

Risale-i Nur'dan
24 Mayıs 2017, Çarşamba
Ben değil dünyevî makamatı ve şan ve şerefi şahsıma kazandırmak, belki manevî büyük makamat -faraza- bana verilse de, fakat hizmetteki ihlâsıma nefsimin hissesi karışmak ihtimaline binaen, korkarak o makamatı da hizmetime feda etmeye karar verdiğim ve fiilen de öylece hareket ettiğim halde…

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 425

***

Bunu da size kat’iyen beyan ediyorum:

Şahsıma tahkir ve ihanet ve çürütmek ve işkence, ceza gibi ne gelse, Risale-i Nur’a ve şakirdlerine benim yüzümden zarar gelmemek şartıyla, şimdiki mesleğim itibarıyla, kabule karar vermişim. Bunda da ahiretim için bir sevap var. Ve nefs-i emmarenin şerrinden kurtulmama bir vesiledir diye, bir cihette ağlarken, memnun oluyorum. Eğer bu bîçare masumlar benimle beraber bu meselede hapse girmeseydiler, mahkemenizde pek şiddetli konuşacaktım.

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 427

***

Bu mesele yalnız şahsıma taallûk etseydi, ben cidden nefs-i emmaremi tam kırmak için ona minnettar olurdum. Mesleğimiz, bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enaniyetle olabileceğini kat’î kanaatimiz olduğu gibi, yirmi senedir nefs-i emmarem ister istemez o mesleğe itaate mecbur olmuş. Risale-i Nur ve mukaddematları, buna bir hüccet-i katıadır. Fakat garaz ve inat ve bir nevi taassub-u meslekiyeyi ihsas eden ve esrar-ı mestûreyi işâa suretinde gelen itiraz ve ayıplara karşı Eski Said (ra) lisanıyla derim: İşte meydan! En mutaassıp ulemadan ve en büyük veliden tut, tâ en dinsiz feylesoflara ve müdakkik hükemalara, Risale-i Nur’daki dâvâları ispat etmeye hazırım ve hem de ispat etmişim ki, benim mahvıma ve idamıma mütemadiyen çalışan zındık feylesoflar ve mülhidler, o dâvâları cerh edemiyorlar ve edememişler.

Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 72

LÛ­GAT­ÇE:

esrar-ı mestûre: Örtülmüş sırları.

hüccet-i katıa: Kesin delil.

işâa: Yayma, herkese duyurma.

mukaddemat: Öncüller, önden yapılan hazırlıklar, giriş makamındaki yazılar, sözler.

nefs-i emmare: Kötülüğü arzulayıp emreden nefis.

taassub-u meslekiye: Kendi gittiği yola körü körüne bağlılık, bağnazlık.

terk-i enaniyet: Benlik ve gururu terk.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Musîbette kader-i İlâhî cihetini de düşünmeli

 

Ben bu musîbette kader-i İlâhî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılâb eder.

Evet, Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi, her hâdisede iki sebep var:

Biri, zâhirîdir ki, insanlar ona göre hükmederler; çok defa zulmederler.

Biri de hakikattir ki, kader-i İlâhî ona göre hükmeder; o aynı hâdisede, beşer zulmünün altında adalet eder.

Meselâ, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir; aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder. İşte bu meselemizde, elmaslar şişelerden, sıddık fedakârlar mütereddit sebatsızlardan ve hâlis muhlisler benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için, bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:

Birisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlâsla fevkalâde hizmet-i diniyedir; zulm-ü beşer buna baktı.

İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüd ile tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı.

Şimdi kader-i İlâhî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki; birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadâkaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celb etmek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve her halde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden ahiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanâne bir numune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir…

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ (Denizli Hapsi mektupları), mektup no: 11, s. 331

LÛ­GAT­ÇE:

ayn-ı adalet ve merhamet: Adaletin ve merhametin ta kendisi.

inkılâb etme: Değişme.

müştak: İştiyaklı, arzulu.

sirkat: Hırsızlık.

tesanüd: Dayanışma.

zâhirî: Görünürde olan, görünüşte, dış yüz.

zulm-ü beşer: İnsanların zulmü.

 

Okunma Sayısı: 2290
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı