"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkesin hukuku mahfuz kalsın

Risale-i Nur'dan
14 Ocak 2018, Pazar
Sual: “Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta, âdeta, ‘Hürriyette, insan her ne sefahet ve rezalet işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez’ diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?”

Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nazenin hürriyet, ada- b-ı Şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.

Hürriyet-i umumî, efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın. “Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz, gaye haktır, ama mücadele usûlüne uygun değildir.” [Arabî ibarenin meali](Haşiye)

Sual: “Bazı nâs, senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a’mal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zira, bazısı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâkat edecektir?”

Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat, hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence, bir kalp ve vicdan fezail-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san’at başka olduğu için, fasık bir adam güzel çobanlık edebilir; ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-u kalp ve nur-u fikri cem edenler, vezaife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salâhattir. San’atta maharet ise, müreccahtır. Hem de, o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türk’türler; yani fena ve çirkin Türk’türler, genç Türklerin Rafızîleridirler. Her şeyin bir Rafızîsi var; hürriyetin Rafızîsi de süfehadır.

Ey Türkler ve Kürtler! İnsaf ediniz. Bir Rafızî bir hadise yanlış mana verse veya yanlış amel etse, acaba hadisi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o Rafızîyi tahtie edip namus-u hadisi muhafaza etmek mi lâzımdır? 

Belki, hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve te’dibden başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun;  “Bir kısmınız, Allah’ı bırakıp da diğer bir kısmınızı ilâhlaştırmasın” nehyinin sırrına mazhar olsun.

Haşiye: Acele etme! Yani Mizan ceridesinin sahibi Murad haklıdır. Tanin muharriri Hüseyin Cahid yanlış ve hata ediyor.

Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 235-237

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Mahpusların Nurlar’a ekmek kadar ihtiyacı var (2)

Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise...

(Dünden devam)

Evet, bir genç, hapiste, yirmi dört saat her günkü ömründen tek bir saatini beş farz namazına sarf etse ve ekser günahlardan hapis mâni olduğu gibi, o musîbete sebebiyet veren hatadan dahi tevbe edip sair zararlı, elemli günahlardan çekilse, hem hayatına, hem istikbaline, hem vatanına, hem milletine, hem akrabasına büyük bir faydası olması gibi; o on, on beş senelik fânî gençlikle, ebedî parlak bir gençliği kazanacağını, başta Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, bütün kütüb ve suhuf-u semaviye kat’î haber verip müjde ediyorlar.

Evet, o şirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taatle şükretse, hem ziyadeleşir, hem bâkîleşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlı olur, hem elemli, gamlı, kâbuslu olur gider; hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir.

Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise, farz namazını kılmak şartıyla, her bir saati bir gün ibadet olduğu gibi, o hapis, onun hakkında bir çilehane-i uzlet olup, eski zamanda mağaralara girerek ibadet eden münzevî salihlerden sayılabilirler.

Eğer fakir ve ihtiyar ve hasta ve iman hakikatlerine müştak ise, farzını yapmak ve tevbe etmek şartıyla, her bir saatleri yirmişer saat ibadet olup, hapis ona bir istirahathane ve merhametkârâne ona bakan dostlar için bir muhabbethane, bir terbiyehane, bir dershane hükmüne geçer. O hapiste durmakla, hariçteki müşevveş, her taraftaki günahların hücumuna maruz serbestiyetten daha ziyade hoşlanabilir; hapisten tam terbiye alır. Çıktığı zaman, bir katil, bir müntakim olarak değil, belki tevbekâr, tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam çıkar. Hatta Denizli hapsindeki zatların az zamanda Nurlar’dan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören bazı alâkadar zatlar demişler ki: “Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onları ıslah eder.”                          

(Devamı var)

Sözler, s. 174

Okunma Sayısı: 2202
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı