"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İçtihad kapısı açık, fakat girmeye mâniler var

Risale-i Nur'dan
13 Mart 2018, Salı
Mesâil-i diniyeden olan içtihad kapısı açıktır, fakat şu zamanda oraya girmeye altı mâni vardır:

Birincisi: Nasıl ki kışta fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir; yeni kapılar açmak hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem, nasıl büyük bir selin hücumunda tamir için duvarlarda delikler açmak, gark olmaya vesiledir. Öyle de, şu münkerat zamanında ve âdât-ı ecânibin istilâsı anında ve bid’aların kesreti vaktinde ve dalâletin tahribatı hengâmında, içtihad namıyla, kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp duvarlarında muharriplerin girmesine vesile olacak olan delikler açmak, İslâmiyete cinayettir.

İkincisi: Dinin zaruriyatı ki, içtihad onlara giremez; çünkü kat’î ve muayyendirler. Hem, o zaruriyat kut ve gıda hükmündedirler, şu zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti onların ikamesine ve ihyasına sarf etmek lâzım gelirken, İslâmiyetin nazariyat kısmında ve selefin içtihâdât-ı sâfiyâne ve hâlisânesiyle bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp heveskârâne yeni içtihadlar yapmak, bid’atkârâne bir hıyanettir.

Üçüncüsü: Her zamanın insanlarınca kıymetli addedilerek efkârı celb eden cazibedar bir meta mergubdur. Meselâ, bu zamanda en rağbetli, en iftiharlı, siyasetle iştigal ve dünya hayatını temin etmektir. Selef-i Salihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergub meta, Hâlık-ı Semâvât ve Arz’ın marziyatlarını ve bizden arzularını kelâmından istinbat etmek ve nur-u Nübüvvet ve Kur’ân ile kapatılmayacak derecede açılan ahiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak ve vesâilini elde etmek idi. Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalpler, ruhlar marziyat-ı İlâhiyeyi bilmek ve öğrenmeye müteveccih idi. Bunun için, istidad ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahvâl ve vukuat ve muhaverattan ders almakla, içtihadlara zemin teşkil eden yüksek istidadlar vücuda gelirdi. Şimdi ise fikir ve kalplerin teşettütü, inayet ve himmetlerin zaafiyeti, insanların siyaset ve felsefeye iptilâ ve rağbetleri yüzünden bütün istidadlar fünun-u hâzıra ve hayat-ı dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı diniyeye sarf edilecek müstakim bir içtihad yoktur.

Mesnevi-i Nuriye, s. 103

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Her musibet için: İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn*

Aziz, sıddık ve sadık kardeşlerim!

Ben, bir kaç gündür bir duamı değiştirdim. Şimdiye kadar bazen yüz defa tekrar ile “Vağfirlenâ” [Bizi bağışla] veya “Veffık” [Muvaffak eyle] gibi dualarda “Talebete Resâili’n-Nûri’s-Sâdıkîne” [Sâdık Risale-i Nur Talebelerini] cümlesinden “Es-Sâdıkîn” [Sâdık olanlar] kelimesini kaldırdım; tâ ki, ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me’yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çekinmekle azimet ve sadâkate muhalif hareket eden kardeşlerimiz o dualardan mahrum kalmasınlar.

***

Aziz Kardeşim Hafız Ali!

Hastalığına merak etme; Cenab-ı Hak şifa versin. Âmin. Hapiste her bir saat ibadet, on iki saat ibadet yerinde bulunmasından, çok kârlısın. İlâç istersen, bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var. Ben mahkemeye gittiğim gün, her halde hasta oluyorum. Belki sen bana yardım etmek için, eski zamanda birbirinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi harika fedakârlık gösteren zatlar gibi, benim bir parça rahatsızlığımı aldın.

***

[Güzel ve tam yerinde bir taziyename]

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

“Likülli musîbetin: İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”*

Ben hem kendimi, hem sizi, Risale-i Nur’u taziye ve merhum Hafız Ali’yi ve Denizli Mezaristanını tebrik ediyorum. Meyve Risalesi’nin hakikatini ilme’l-yakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp, melekler gibi yıldızlarda, âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp, terhisle istirahate çekildi. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’mâline hasenat yazdırsın. Âmin. Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın. Âmin. Ve kabrinde Kur’ân’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin. Âmin. Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın. Âmin, âmin, âmin. Siz dahi benim gibi dualarınızda onu yad ediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimal edip, o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde manevî bin hayat kazandı diye, rahmet-i İlâhîden ümitvarız.

* [Her musibet için şöyle deriz: “Biz Allah’ın kullarıyız ve yine Ona döneceğiz. (Bakara Suresi: 156.)”]

Şualar, On Üçüncü Şua, s. 359

Okunma Sayısı: 3608
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı