"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz

Risale-i Nur'dan
21 Ekim 2017, Cumartesi
Meşrûtiyet-i meşrûa denilen dünyada beşer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-yi hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran meşveret-i şer’iyenin mayasıyla mayalandıran meşrûtiyet-i meşrûa sizi herkes gibi imtihana dâvet ediyor ki, sinn-i rüşde bülûğunuzu ve vasîye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz.

Ve hamiyet-i diniye-i millî ile fikir ve vicdan-ı şahsiyenizi milletin kalb ve akl-ı müştereki gibi gösteriniz. Yoksa, sıfır çekecek ve şahadetnâme-i hürriyeti elinize vermeyecektir.

Evet, mâzinin sahrâlarında keşmekeşliğinize sebebiyet veren herbirinizdeki meylü’l-ağalık ve fikr-i hodserâne ve enaniyet, şimdi istikbalin saadet-saray-ı medeniyetinde fikr-i icada ve teşebbüs-ü şahsiyeye ve fikr-i hürriyete inkılâp edecektir, inşaallah.

Hatta diyebilirim ki: Ey şark vilâyetlerindeki vatandaşlarım! Başkalarının sükûtî medreselerine nispeten sizin gürültülü olan medreseleriniz bir meclis-i meb’usan-ı ilmiyeyi gösteriyor.

Hem Şâfiî olduğunuzdan ve imam arkasında kıraat-ı Fatiha ile semavî ve ruhanî vızıltılarınız sizi mezheben ve medreseten ve fıtraten “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm Sûresi, 53:39.) âyetinin başka bir ünvanı olan teşebbüs-ü şahsiyeye teşvik ediyor.

Hem de herbir kemâlin müessis ve hâmîsi olan cesaret ve nâmus-u millet-i İslâmiye sizlere emrediyor ki: Nasıl ki, şimdiye kadar dimağdan kalbe mecrâ açmakla, aklı kuvvete mezc ederek maarifinizi kılıçlarınızın hutut-u cevherinden öğrenmekle şecaat-i maddiyede terakki ettiniz. Şimdi ise, kalbden fikre karşı menfez açınız. Kuvveti aklın imdadına ve hissiyatı efkârın arkasına gönderiniz. Tâ ki, şecaat-i akliye-i medeniyet meydanında namus-u millet-i İslâmiye pâyimal olmasın. Kılıçlarınızı, fen ve san’at ve tesanüd-ü hikmet-i Kur’âniye cevherinden yapmalısınız.

El-Bâkî Hüve’l-Bâkî

Bediüzzaman Said Nursî

Divan-ı Harb-i Örfî, Hatime, s. 57

LÛ­GAT­ÇE:

adem-i ihtiyaç: İhtiyacı olmama.

fikr-i hodserâne: Dikbaşlı fikir.

hutut-u cevher: Esas çizgiler.

kıraat-ı Fatiha: Fatiha Sûresini okumak.

sinn-i rüşd: İyi ve kötüyü ayırdetme yaşı.

şahadetnâme-i hürriyet: Hürriyet diploması.

şecaat-i akliye-i medeniyet: Medeniyet ve akıldan gelen cesaret.

tesanüd-ü hikmet-i Kur’âniye: Kur’ân’ın hikmetli dayanışması.

vasî: Koruyucu.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Vahdet ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden 

(Dünden devam)

Yirmi İkinci Söz’ün İkinci Makamının Mukaddemesinde beyan edildiği gibi, Hazret-i Azrail (as) kabz-ı ervah vazifesi hususunda Cenâb-ı Hakk’a münacat etmiş, demiş: “Senin kulların benden küsecekler.” Cevaben ona denilmiş: “Senin vazifen ile vefat edenlerin ortasında hastalıklar ve musîbetler perdesini bırakacağım. Vefat edenler sana değil, belki itiraz ve şekva oklarını o perdelere atacaklar.”

Bu münacatın sırrına göre, ölümün ve vefatın ehl-i iman hakkında hakikî güzel yüzünü görmeyen ve ondaki rahmetin cilvesini bilmeyenlerin küsmeleri ve itirazları Zat-ı Hayy-ı Kayyum’a gitmemek için Hazret-i Azrail’in (as) vazifesi de bir perde olduğu gibi, sair esbablar dahi zâhirî perdedirler. Evet, izzet, azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Fakat vahdet ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.

Fakat hayatın hem zâhirî, hem bâtınî, hem mülk, hem melekût vecihleri kirsiz, noksansız, kusursuz olduğundan, şekvaları ve itirazları dâvet edecek maddeler onda bulunmadığı gibi, izzet ve kudsiyet-i kudrete münafi olacak pislik ve çirkinlik olmadığından, doğrudan doğruya, perdesiz olarak, Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un “ihya edici, hayat verici, diriltici” isminin eline teslim edilmişlerdir. Nur da öyledir, vücud ve icad da öyledir. Onun içindir ki, icad ve halk, doğrudan doğruya, perdesiz, Zat-ı Zülcelâl’in kudretine bakar. Hatta yağmur bir nevi hayat ve rahmet olduğundan, vakt-i nüzulü bir muttarid kanuna tâbi kılınmamış; tâ ki her vakt-i hacette eller dergâh-ı İlâhiyeye rahmet istemek için açılsın. Eğer yağmur, güneşin tulûu gibi, bir kanuna tâbi olsaydı, o nimet-i hayatiye, her vakt-i hâcette rica ile istenilmeyecekti.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Beşinci Nükte, s. 630.

LÛ­GAT­ÇE:

esbab: Sebepler.

ihya edici: Hayat verici.

kabz-ı ervah: Ruhların alınması, ölüm.

muttarid: Sıralı, düzenli.

münafi: Ters, aykırı.

perdedar-ı dest-i kudret: Kudret eline perde.

tesir-i hakikî: Hakikî tesir edicilik, gerçek etki sahibi olmak.

Okunma Sayısı: 1801
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı