"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Reçete: İttihad-ı İslâm

Risale-i Nur'dan
22 Ekim 2017, Pazar
1. Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi, ittiba-ı Kur’ân’dır.

2. Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, tâli’siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır.

Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, s. 551

***

Ben kusurlu fehmimle şu zamanda, heyet-i içtimaiye-i İslâmiyeyi, çok çark ve dolapları bulunan bir fabrika suretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut bir arkadaşı olan başka çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur. Onun için, ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, İlk Hayatı, s. 110

***

..komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur’âniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilâ-i ecânibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. 

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Isparta Hayatı, s. 655

***

Elbette ve elbette ve kat’î olarak, şimdi bu memleketteki ehl-i siyaset, Garb’a ve ecnebiye verdiği siyasî ve manevî rüşvetin on mislini âlem-i İslâm’ın ileride cemahir-i müttefikası hükmünde olacak olan dört yüz milyon Müslüman kardeşlere memleket ve milletin ve bu devlet-i İslâmiyenin selâmeti için gayet azîm bir bahşiş ve zararsız rüşvet vermesi lâzım ve elzemdir.

İşte o makbul, lâzım ve çok menfaatli, caiz ve vacib rüşvet ise, teavün-ü İslâm’ın esası ve hediye-i Kur’ân’ın semavî bir düsturu ve rabıtası ve kudsî kanun-u esasîsi olan “Mü’minler kardeştirler.” (Hucurat Sûresi: 10.), “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın.” (Âl-i İmran Sûresi: 103.), “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’am Sûresi: 164…), “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider.” (Enfal Sûresi: 46.) kudsî, esasî kanunlarını düstur-u hareket etmektir.

Emirdağ Lâhikası-II, mektup no: 290, s. 416

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Hayatın neticesi şükür ve ibadettir

Üçüncü Remiz

Yirmi dokuzuncu hassasında denilmiştir ki: Kâinatın neticesi hayat olduğu gibi, hayatın neticesi olan şükür ve ibadet dahi, kâinatın sebeb-i hilkati ve ille-i gayesi ve maksud neticesidir.

Evet, bu kâinatın Sâni-i Hayy-ı Kayyum’u, bu kadar hadsiz enva-ı nimetiyle kendini zîhayatlara bildirip sevdirdiğine mukabil, elbette zîhayatlardan o nimetlere karşı teşekkür; ve sevdirmesine mukabil sevmelerini; ve kıymettar san’atlarına mukabil medh ü sena etmelerini; ve evâmir-i Rabbanîsine karşı itaat ve ubudiyetle mukabele etmelerini ister.

İşte bu sırr-ı rububiyete göre teşekkür ve ubudiyet, bütün enva-ı hayatın ve dolayısıyla bütün kâinatın en ehemmiyetli gayesi olduğundandır ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan pek çok hararetle ve şiddetle ve halâvetle şükür ve ibadete sevk ediyor. Ve “İbadet Cenâb-ı Hakk’a mahsus ve şükür O’na lâyık ve hamd O’na hastır” diye çok tekrarla beyan ediyor. Demek bu şükür ve ibadet doğrudan doğruya Mâlik-i Hakikî’sine gitmek lâzım olduğunu ifade için, hayatı bütün şuunatıyla perdesiz kabza-i tasarrufunda tutmasına delâlet eden [“Hayatı veren de, ölümü veren de O’dur. Geceyle gündüzü değiştirmek de O’na mahsustur. (Mü’minun Sûresi: 80.), (…)”] gibi ayetler, pek sarih bir surette vasıtaları nefyedip, doğrudan doğruya hayatı Hayy-ı Kayyum’un dest-i kudretine münhasıran veriyor.

Evet, minnettarlık ve teşekkürü davet eden ve muhabbet ve sena hissini tahrik eden, hayattan sonra rızık ve şifa ve yağmur gibi vesile-i şükran şeyler dahi doğrudan doğruya Zat-ı Rezzak-ı Şâfî’ye ait olduğunu, esbab ve vesait bir perde olduğunu, [“Rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Sûresi: 58.), (…)”] gibi ayetlerle, rızık, şifa ve yağmur münhasıran Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un kudretine hastır. Perdesiz, Ondan geldiğini ifade için, kaide-i nahviyece alâmet-i hasr ve tahsis olan “Hüve’r-Rezzak”, “Ve hüve’llezî” ifade etmiştir. İlâçlara hasiyetleri veren ve tesiri halk eden, ancak o Şâfî-i Hakikî’dir.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Beşinci Nükte, s. 631

Okunma Sayısı: 2398
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı