"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’un hedefi iman ve ahirettir

Risale-i Nur'dan
11 Kasım 2017, Cumartesi
Eskişehir Mahkemesi Müdafaasından:

Gizli bir kuvvet, bi’l-iltizam beni mahkûm etmek istiyor. Ve her bahaneyi bulup, bin dereden su getirmek gibi her bir çareye müracaat edip, kurdun keçiye bahanesinden daha garip bahanelerle beni itham altına almak ve mahkûm ettirilmek istenildiğimi hissediyorum. Meselâ, üç aydır bu kelimeyi tekrar ediyorlar: “Said-i Kürdî, dini siyasete alet ediyor!” Ben de bütün mukaddesata yemin ediyorum ki, bin siyasetim olsa, hakaik-ı imaniyeye feda ediyorum. Ben, nasıl hakaik-ı imaniyeyi dünya siyasetine alet edebilirim? Ben, yüz yerde bu ithamı çürüttüğüm halde, yine manasız nakarat gibi tekrar edip ileri sürüyorlar. Demek, bi’l-iltizam ve her halde beni mes’ul etmek arzusunda bulunuyorlar. Ben de, aleyhimizdeki mülhid zalimleri, siyaseti dinsizliğe alet etmeleri ile itham ediyorum. Ve onların medar-ı ittihamı olan bu müthiş manayı bildirmemek için bana isnad ettikleri, “Said, dini siyasete alet ediyor” cümlesiyle setre çalışıyorlar. Madem öyledir, her halde beni mahkûm etmek istiyorlar. 

Ben de ehl-i dünyaya derim: Bu ihtiyarlıktaki bir-iki senelik ömür için lüzumsuz tezellüle tenezzül etmem.

BEŞİNCİ UMDE: “Dört Nokta”dır.

Birinci Nokta: Kararnamede, kelimeler üzerinde oynanılıyor. Bir kelimenin, kasdî olmadığı halde, bir manasında tariz çıkarıyorlar. Halbuki, Risale-i Nur’da hedef bütün bütün ayrı olduğundan; kelimatındaki kasda makrun olmayan tarizler değil, belki tasrihler de bulunsa, şayan-ı af ve müsamahadır. 

Bu noktayı izah eden bu misal, mikyastır: 

Meselâ, ben bir maksadımı hedef ederek yoluma koşup gidiyorum. İhtiyârsız yolumda koşarken, büyük bir adama çarpıp, o adam yere düşse; desem, “Efendim, affet! Ben, maksadıma gidiyordum. Bilmeyerek çarpıldım.” Elbette affeder ve gücenmez. Eğer kasdî olarak bir parmağı o adama taciz suretinde kulağına iliştirsem, hakaret telâkki edecek ve benden gücenecek.

Risale-i Nur’un hedefi iman ve ahiret olduğundan, harekât-ı ilmiye ve fikriyesinde ehl-i dünyanın siyasetine çarpsa ve şiddetli kelimat bulunsa, şayan-ı af ve müsamahadır. Maksadımız size ilişmek değildir, hedefimizde yürüyoruz. 

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Eskişehir Hayatı, s. 268

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

En küçük bir fiil dahi, her şeyin Hàlık’ına mahsus

 

(Dünden devam)

Evet, sırr-ı kayyumiyetle, en cüz’î bir fiil-i icadî, doğrudan doğruya bütün Kâinat Hàlıkı’nın fiili olduğuna delâlet eden bir sırr-ı a’zamı taşıyor. Evet, meselâ bir arının icadına teveccüh eden bir fiil, iki cihetle Hàlık-ı Kâinat’a hususiyetini gösteriyor: 

Birincisi: O arının bütün emsalinin, bütün zeminde, aynı zamanda, aynı fiile mazhariyetleri gösteriyor ki, bu cüz’î ve hususî fiil ise, ihatalı, rûy-i zemini kaplamış bir fiilin bir ucudur. Öyle ise, o büyük fiilin faili ve o fiilin sahibi kim ise, o cüz’î fiil dahi onundur.

İkinci cihet: Bu hâzır arının hilkatine teveccüh eden fiilin faili olmak için, o arının şerâit-i hayatiyesini ve cihazatını ve kâinatla münasebetini temin edecek ve bilecek kadar pek büyük bir iktidar ve ihtiyâr lâzım geldiğinden, o cüz’î fiili yapan zatın ekser kâinata hükmü geçmekle ancak o fiili öyle mükemmel yapabilir.

Demek, en cüz’î fiil, iki cihetle Hàlık-ı Külli Şey’e has olduğunu gösterir.

En ziyade cây-ı dikkat ve cây-ı hayret şudur ki: 

Vücudun en kuvvetli mertebesi olan vücubun; ve vücudun en sebatlı derecesi olan maddeden tecerrüdün; ve vücudun zevalden en uzak tavrı olan mekândan münezzehiyetin; ve vücudun en sağlam ve tagayyürden ve ademden en mukaddes sıfâtı olan vahdetin sahibi olan Zat-ı Vacibü’l-Vücud’un en has hassası ve lâzım-ı zatîsi olan ezeliyeti ve sermediyeti, vücudun en zayıf mertebesi ve en incecik derecesi ve en mütegayyir, mütehavvil tavrı ve en ziyade mekâna yayılmış olan hadsiz, kesretli bir maddî madde olan esîr ve zerrat gibi şeylere vermek ve onlara ezeliyet isnad etmek ve onları ezelî tasavvur etmek ve kısmen âsâr-ı İlâhiyenin onlardan neş’et ettiğini tevehhüm etmek ne kadar hilâf-ı hakikat ve vakıa muhalif ve akıldan uzak ve bâtıl bir fikir olduğu, Risale-i Nur’un müteaddit cüzlerinde kat’î bürhanlarla gösterilmiştir.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nükte, s. 645

Okunma Sayısı: 2110
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı