Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş.
Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, sûretlerini mübadele etmişler.
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, No: 35, s. 799
***
BAZEN ZID, ZIDDINI TAZAMMUN EDER
Zaman olur zıd, zıddını saklarmış. Lisân-ı siyasette lâfız, mânânın zıddıdır. Adâlet külâhını, (Hâşiye)
Zulüm başına geçirmiş; hamiyet libasını, hıyânet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazâya, bâğî ismi takılmış. Esâret-i hayvanî, istibdad-ı şeytanî, hürriyet nâm verilmiş. Zıdlarda emsâl olmuş, sûretlerde tebâdül, isimlerde tekabül, makamlarda becâyiş-i mekânî.
Hâşiye: Bu zamanı tam görmüş gibi bahseder.
Sözler, Lemaat, s. 1150
***
İşte, medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayât-ı içtimâiye-i beşeriyede nokta-i istinâdı kuvvet kabul eder. Hedefi menfaat bilir. Düstur-u hayatı cidâl tanır. Cemaatlerin râbıtasını unsuriyet ve menfî milliyet bilir. Gayesi hevesât-ı nefsâniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bâzı lehviyâttır.
Halbuki, kuvvetin şe’ni, tecavüzdür. Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe’ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefâlete atmıştır.
Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinâdı kuvvet yerine hakkı kabul eder. Gayede, menfaat yerine fazîlet ve rızâ-i İlâhî’yi kabul eder. Hayatta, düstur-u cidâl yerine düstur-u teâvünü esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine râbıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî kabul eder. Gàyâtı, hevesât-ı nefsâniyenin nâmeşrû tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir. Hakkın şe’ni ise, ittifaktır. Fazîletin şe’ni, tesânüddür. Teâvünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni, uhuvvettir, incizabdır. Nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir.
İşte, medeniyet-i hâzıra, edyân-ı sâbıka-i semâviyeden, bâhusus Kur’ân’ın irşâdâtından aldığı mehâsinle beraber, Kur’ân’a karşı, böyle hakikat nazarında mağlûp düşmüştür.
Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s. 659-660