Lem'alar - page 481

bazen merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak
kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider.
Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i İlâhiyeyi it-
ham ve rahmet-i İlâhiyeyi tenkit ve Hâlık-ı rahîm’inden
şekva hükmünde olduğu için, aks-i maksadıyla tokat yer,
hastalığını ziyadeleştirir. evet, nasıl ki şükür, nimeti ziya-
deleştirir; öyle de, şekva, hastalığı, musibeti tezyit eder.
Hem merakın kendisi de bir hastalıktır. onun ilâcı, has-
talığın hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faydasını
bildin; o merhemi meraka sür, kurtul. Ah yerine oh de;
“Vâesefâ” yerine
(1)
m
?Én
M pq
? o
c '
¤n
Y ! o
ór
ª n
ër
dn
G
söyle.
ONBİRİNCİDEVA
ey sabırsız hasta kardeş! Hastalık, hazır bir elemi sana
vermekle beraber, evvelki hastalığından bugüne kadar, o
hastalığın zevalindeki bir lezzet-i maneviye ve sevabında-
ki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten
sonraki zamanda hastalık yok; elbette yoktan elem yok.
elem olmazsa teessür olamaz. sen yanlış bir surette te-
vehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor. Çünkü, bugünden
evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle elemi de
beraber gitmiş, kendindeki sevabı ve zevalindeki lezzet
kalmış. sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları
düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divanelik-
tir. gelecek günler daha gelmemişler. onları şimdiden
düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok
olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp
Lem’aLar | 481 |
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
tererek Allah’a tevekkül edip sı-
kıntılara göğüs germe.
sabırsızlık:
dayanmaz, katlanmaz
duruma gelmek.
sevap:
hayırlı iyi davranışlara kar-
şılık, Allah tarafından verilen mü-
kâfat.
suret:
biçim, tarz.
sürur vermek:
huzur, sevinç ve
mutluluk vermek.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi olan
Allah’ı tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
teessür:
kederlenme, üzülme, acı,
keder duyma.
tenkit:
eleştirme, kusurlu bulma.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kapılma.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
vâesefâ:
eyvah, yazık.
vasıta:
aracılık.
zeval:
sona erme, yok olma.
ziyade:
artma, çoğalma.
aks-i maksat:
maksadının
tersi, zıddı.
deva:
ilâç, çare.
dirhem:
eskiden kullanılan ve
yaklaşık 3 gramlık bir ağırlık
ölçüsü.
divane:
deli.
elem:
dert, üzüntü.
Hâlık-ı rahîm:
sonsuz merha-
met ve şefkat sahibi yaratıcı,
Allah.
hikmet:
gizli sebep, gaye,
fayda.
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın hik-
meti, bütün canlı cansız mah-
lûkatın yaratılışında Allah’ın
gayeleri.
hükmünde olmak:
yerine
geçmek, değerinde olmak.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
lezzet-i maneviye:
manevî
lezzet.
lezzet-i ruhiye:
ruha ait lezzet
ve zevk.
maddî:
madde ve cisimle alâ-
kalı.
maksat:
gaye, amaç.
musibet:
felâket, belâ, sıkıntı.
müteellim:
elemli, kederli, hü-
zünlü.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, katlanma, tahammül gös-
1.
Her hâl üzere Allah’a hamd olsun. (Feyzü’l-Kadîr, 1:368, hadis no: 662.)
1...,471,472,473,474,475,476,477,478,479,480 482,483,484,485,486,487,488,489,490,491,...1406
Powered by FlippingBook