Lem'alar - page 888

Fail-i Muhtar
’ı, bir
Sâni-i Hakîm
’i bilmemek veya inkâr
etmek, ne kadar acip bir cehalet ve divanelik olduğu ta-
rif edilmez.
evet, dünyada en ziyade hayret edilecek bir şey varsa,
o da bu inkârdır. Çünkü kâinatın mevcudatındaki hadsiz
intizamat ve hikmetleriyle vücut ve vahdetine şahitler bu-
lunduğu hâlde onu görmemek, bilmemek, ne derece kör-
lük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar.
Hatta, diyebilirim ki, ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücu-
dunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen sofestaîler,
en akıllılarıdır. Çünkü, kâinatın vücudunu kabul etmekle
Allah’a ve Hâlık’ına inanmamak kabil ve mümkün olma-
dığından, kâinatı inkâra başladılar, kendilerini de inkâr et-
tiler. “Hiçbir şey yok” diyerek, akıldan istifa ederek, akıl
perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup bir derece akla yanaştılar.
DörDüNCü NOKta
onuncu sözde işaret edildiği gibi, bir
Sâni-i Hakîm
ve
gayet hikmetli bir usta, bir sarayın her bir taşında yüzer
hikmeti hassasiyetle takip etse, sonra o saraya dam yap-
mayıp, boşu boşuna harap olmasıyla, takip ettiği hadsiz
hikmetleri zayi etmesini hiçbir zîşuur kabul etmediği ve
bir
Hakîm-i Mutlak
, kemal-i hikmetinden, bir dirhem ka-
dar bir çekirdekten yüzer batman faydaları, gayeleri, hik-
metleri dikkatle takip ettiği hâlde, dağ gibi koca ağaca bir
dirhem kadar bir tek fayda, bir tek küçük gaye, bir tek
meyve vermek için o koca ağacın pek çok masarifini
acip:
şaşılacak şey.
ahmak:
pek akılsız, budala.
batman:
iki kilo ile sekiz kilo ara-
sında değişen ağırlık ölçüsü.
cahil:
bilgisiz.
cehalet:
bilmezlik, cahillik.
dirhem:
yaklaşık 3 gram.
divane:
deli.
ehl-i küfür:
inkârcılar, küfre gi-
denler.
Fail-i muhtar:
istediğini yapan,
kendi iradesiyle faaliyette bulu-
o
Tuzuncu
l
em
a
| 888 | Lem’aLar
nan, hakikî müessir.
gaye:
maksat, hedef.
gayet:
son derece, oldukça,
çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hakîm-i mutlak:
sonsuz hik-
met sahibi ve her şeyi her
hangi bir kayda ve şarta bağlı
olmaksızın gayeli ve faydalı
yaratan Allah.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, Allah.
harap:
yıkık, viran olma.
hassasiyet:
hassaslık, dikkat-
lilik.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin
belirli gayelere yönelik olarak,
manalı, faydalı ve tam yerli
yerinde yaratılması.
inkâr:
reddetme, inanmama.
intizamat:
düzenler.
istifa etmek:
terk etmek, bı-
rakmak.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde..
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kemal-i hikmet:
mükemmel
hikmet ve gaye.
masarif:
masraflar, giderler.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
münkir:
inkâr eden, inanma-
yan.
sair:
diğer, başka.
Sâni-i Hakîm:
her şeyi sanatla
ve hikmetle yaratan Allah.
Sofestaî:
Allah’ı kabul etme-
mek için kâinatı ve kendi var-
lığını da inkâr eden.
vahdet:
birlik.
zan:
sanma.
zayi:
ziyan.
zîşuur:
şuur sahibi.
ziyade:
çok, fazla.
1...,878,879,880,881,882,883,884,885,886,887 889,890,891,892,893,894,895,896,897,898,...1406
Powered by FlippingBook