Lem'alar - page 900

öyle de, sultan-ı ezelî
Ferd
ve
Ehad
olduğundan, hiç-
bir cihetle ihtiyaç yok. eğer, faraza ihtiyaç olsa, her şe-
yin imdadına bütün eşyayı gönderir; ve her bir şeyin ar-
kasına kâinat ordusunu tahşit eder; ve her bir şey, kâinat
kadar bir kuvvete dayanır; ve her bir şeye karşı, bütün eş-
ya –faraza, eğer ihtiyaç olsa– o
Kumandan-ı Ferd’
in kuv-
veti hükmüne geçebilir. eğer ferdiyet olmazsa, her bir şey
bütün bu kuvveti kaybeder, hiç hükmüne sukut eder, ne-
ticeleri dahi hiçe iner.
İşte, gözümüzle her vakit müşahede ettiğimiz bu çok
harika eserlerin gayet küçük, ehemmiyetsiz şeylerden te-
zahürü, bilbedahe ferdiyet ve ehadiyeti gösteriyor. Yoksa
her şeyin neticesi, meyvesi, eseri, o şeyin maddesi ve kuv-
veti gibi küçülerek hiçe inecekti. Ve gözümüz önündeki ga-
yet kıymettar şeylerin gayet derecede ucuzluğu ve niha-
yet derecede mebzuliyeti, hiç kalmayacaktı. şimdi kırk pa-
rayla alacağımız bir kavunu, bir narı, kırk bin lirayla da
yiyemezdik.
evet, dünyadaki bütün sühulet, bütün ucuzluk, bütün
mebzuliyet vahdetten gelir ve ferdiyete şahadet eder.
İKİNCİ NOKTA:
Mevcudat iki vecihle icat ediliyor: Biri,
ibda ve ihtira tabir edilen hiçten icattır; diğeri, inşa ve ter-
kip tabir edilen, mevcut olan anasır ve eşyadan toplamak
suretiyle ona vücut vermektir. eğer cilve-i ferdiyete ve
sırr-ı ehadiyete göre olsa, hadsiz derece bir sühulet, bel-
ki vücup derecesinde bir kolaylık olur. eğer ferdiyete ve-
rilmezse, hadsiz derece müşkül ve gayrimakul, belki
anasır:
unsurlar, elemanlar, par-
çalar.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cihet:
yön, sebep.
cilve-i ferdiyet:
Allah’ın bir ve tek
olduğunun cilvesi, tecellisi.
derece:
miktar, ölçü.
ehad:
zatı tek olan Allah.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şeyde
birliğinin tecelli etmesi.
ehemmiyet:
önem.
eser:
bir kimsenin meydana ge-
tirdiği mahsul.
faraza:
kabul edelim ki, söz gelişi.
Ferd:
tek, yalnız, eşi bulunmayan
Allah.
ferdiyet:
teklik, birlik.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
gayrimakul:
akıl dışı, akla uygun
olmayan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
harika:
olağanüstü.
hükmüne:
değerine, yerine.
ibda:
örneksiz olarak, olmayan bir
şey ortaya koyma.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
o
Tuzuncu
l
em
a
| 900 | Lem’aLar
etme.
ihtira:
benzeri görülmemiş bir
şey icat etme, vücuda ge-
tirme.
imdat:
yardım.
inşa:
yapma, vücuda getirme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kumandan-ı fert:
tek kuman-
dan.
kuvvet:
güç, kudret.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
mevcut:
var olan, bulunan.
müşahede:
görme, seyretme.
müşkül:
güç, zor.
netice:
sonuç.
nihayet:
son derece.
nokta:
konu ile ilgili önemli
bölüm.
sırr-ı ehadiyet:
Allah’ın her bir
varlıkta görülen birlik tecelli-
sinin sırrı.
sukut etmek:
düşme, değer
kaybetmek.
Sultan-ı ezelî:
kudret, kuvvet
ve hükümranlığının başlangıcı
olmayan Allah.
suret:
tarz.
sühulet:
kolaylık.
şahadet:
şahitlik.
tabir:
ifade, anlatım.
tahşit:
biriktirme, toplama.
terk ip:
birkaç şeyin birleşerek
yeni bir şey meydana getirme.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
çıkma.
vahdet:
birlik, bir ve tek olma.
vakit:
zaman.
vecih:
yön.
vücup:
zarurî olma, olmaması
imkânsız olma.
vücut:
varlık.
1...,890,891,892,893,894,895,896,897,898,899 901,902,903,904,905,906,907,908,909,910,...1406
Powered by FlippingBook