Tarihçe-i Hayat - page 1052

alet yapma. Tâ ki, imana muhtaç olanlar anlas›nlar ki,
yaln›z hakikat konufluyor. Nefsin evham›, fleytan›n desi-
seleri kalmas›n, sussun.”
‹flte Nur Risalelerinin, büyük denizlerin büyük dalgala-
r› gibi, gönüller üzerinde husule getirdi¤i heyecan›n kalp-
lerde ve ruhlarda yapt›¤› tesirin s›rr› budur, baflka bir fley
de¤il. Risale-i Nur’un bahsetti¤i hakikatlerin ayn›n› bin-
lerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha beli¤âne neflret-
tikleri hâlde, yine küfr-i mutlak› durduram›yorlar. Küfr-i
mutlakla mücadelede, bu kadar a¤›r flerait alt›nda, Risa-
le-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun s›rr› iflte
budur. Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur.
Konuflan yaln›z hakikattir, hakikat-i imaniyedir.
Madem ki, nur-i hakikat, imana muhtaç gönüllerde te-
sirini yap›yor; bir Said de¤il, bin Said feda olsun. Yirmi
sekiz sene çekti¤im eza ve cefalar, maruz kald›¤›m iflken-
celer, katland›¤›m musibetler hep helâl olsun. Bana zul-
medenlerin, beni kasaba kasaba dolaflt›ranlara, hakaret
edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyen-
lere, zindanlarda bana yer haz›rlayanlara hepsine hakk›-
m› helâl ettim.
Âdil kadere de derim ki: Ben, senin bu flefkatli tokat-
lar›na müstahak idim. Yoksa, herkes gibi gayet meflru ve
zarars›z olan bir yol tutarak flahs›m› düflünseydim, maddî,
manevî füyuzat hislerimi feda etmeseydim iman hizme-
tinde bu büyük manevî kuvveti kaybedecektim. Ben,
maddî ve manevî her fleyimi feda ettim, her musibete
Âdil:
adaletli olan, do¤ruluk gös-
teren.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam›.
beli¤âne:
beli¤cesine, düzgün ve
fasih olarak, belâgatli olana yara-
fl›r tarzda.
cefa:
eziyet, s›k›nt›, zulüm.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ehliyet:
salâhiyet, yetki.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
eza:
eziyet, incitme, can yakma.
fedâ:
u¤runa verme, kurban ol-
ma.
füyuzat:
feyizler, manevî bolluk
ve bereketler, inayetler.
gayet:
son derece.
hakaret:
sayg› göstermeme, al-
çak görme, afla¤›lama.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-› imaniye:
imana ait
olan gerçek.
husûl:
olma, meydana gelme.
iman:
inanç, itikat.
ittiham:
suç alt›nda bulu›nma,
töhmetli olma.
kader:
‹lahî hüküm; Cenab-›
Hakk’›n takdir ve tayin etmesi.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
1052 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
maddî:
madde ile alakal›, cis-
manî.
Madem:
...den dolay›, böyle
ise.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maruz:
bir fleyin etkisi ve te-
siri alt›nda bulunma.
meflru:
fleriata uygun, fleri-
at›n müsaade etti¤i fley.
mücadele:
bir gayeye ulafl-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba.
musibet:
felaket, bela.
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
muvaffak:
baflarm›fl, baflar›l›.
Nefs:
kötü vas›flar› kendisin-
de toplayan hay›rl› ifllerden
al›koyan güç.
neflr:
kitap basma, ç›karma;
herkese duyurma, yayma.
nur-i hakikat:
hakikat nuru,
gerçe¤in ayd›nl›¤›.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
ruh:
dirilik kayna¤›, hayat›n
temeli ve sebebi olan manevî
varl›k.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet.
flerait:
flartlar.
s›r:
gizli hakikat, bir fleyin dik-
kat ve tecrübe ile anlafl›lan
en ince yan›.
zindan:
hapishane.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, ifl-
kence.
1...,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049,1050,1051 1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,1061,1062,...1390
Powered by FlippingBook