"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

28 Şubat'ta darbe an meselesiydi

18 Şubat 2017, Cumartesi
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanı (DDK) eski Başkanı Fahri Öztürk, Yeni Asya'ya konuştu.

- Dünden devam -

28 şubat’ta Demirel’in askerî bir darbeyi engellemesine, Türkiye’yi demokratik bir yolla selâmete çıkarmasına şâhit oldum. Askerleri ikna etmesi, ilgili bakanları çağırıp onlarla görüşmesi çok önemliydi. 28 Şubat kararları daha çok maddeden oluşuyordu, birçok maddeyi çıkarttırdı.

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN - MEHMET KARA
cevher@ye­ni­as­ya.com.tr - mkara@ye­ni­as­ya.com.tr

 

“YENİ MODEL”, TÜRKİYE’NİN BİRİKİMİYLE BAĞDAŞMAZ 

Devlet Islahat Projesi’nde cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili hususları da değerlendirir misiniz?

Parlamenter demokrasilerde de zaman zaman siyasî bunalımlara girilebilir, ülkeye zarar verici boyutlarda siyasal çözümsüzlükler ve açmazlar baş gösterebilir. Hiçbir ülke ve hiçbir siyasal rejim böyle bir tehlikeden uzak değildir. Bu çerçevede, geçmişte örnekleri görüldüğü üzere, gelecekte de Türkiye’de bu tür siyasal krizler olabilir. Bu nedenle; olağanüstü hallerde bunalımdan çıkış için gereken demokratik mekanizmalar anayasaya dahil edilmelidir.

Demokratik sistem içinde, öncelikle cumhurbaşkanı beş yıllık bir süre için iki turlu seçimle halk tarafından seçilir” kaydı getiriliyor. Beş yıllık bir süre için iki turlu seçimle halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının yasaları bir daha görüşmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri gönderme yetkisi yeniden düzenlenmelidir.

Anayasanın 104. maddesi, Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme görevini cumhurbaşkanına vermiştir. Bu görev tanımı çok geniştir ve toplumun cumhurbaşkanından beklentileri özellikle kriz dönemlerinde artmaktadır. Bu açıdan cumhurbaşkanının seçilme biçimiyle yetki ve sorumluluğunun uyumlu hale getirilmesi, bu makamın herhangi bir bunalım anında çıkış yolu bulunması için daha müessir ve işlevsel bir rol oynamasını sağlayabilir.

Ne var ki, referanduma sunulan “sistem”, Türkiye’nin anayasal birikimiyle, parlamenter sistem deneyimi ve geçmişiyle bağdaşmayan bir modelin ithali anlamına gelmektedir. Oysa, yaşadığımız tarihten ve dünyadaki gelişmelerden gereken derslerin çıkarılması, yorumlanması daha doğru olur.

28 ŞUBAT’TA DARBE AN MESELESİYDİ

Merhum Demirel’in devlet yönetimindeki vukufiyetine, problemleri - krizlerin çözümüne dair şâhit olduğunuz hâdiselerden nakleder misiniz?

Görevim dolayısıyla siyasî olaylarda sayın Demirel’in pek yanında olamadım. Ama 28 Şubat sürecine bizzat tanık oldum. 28 Şubat’ta Türkiye’nin bir darbe yaşaması an meselesiydi. O gün Cumhurbaşkanlığı’nda oluşturulan bir masada da görevliydim. Görevimiz bakanlıklara halkı rahatsız eden uyarı yazıları yazmaktı. Demirel’in askerî bir darbeyi engellemesine, Türkiye’yi demokratik bir yolla selâmete çıkarmasına şâhit oldum. Askerleri ikna etmesi, ilgili bakanları çağırıp onlarla görüşmesi çok önemliydi. 28 Şubat kararları daha çok maddeden oluşuyordu. Askerleri ikna edip birçok maddeyi çıkarttı. Türkiye bir darbenin eşiğinden döndü. Çok zorlu bir süreçti, darbe an meselesiydi.

Şimdi 28 Şubat’la ilgili farklı şeyler söyleniyor, çarpıtmalar yapılıyor. Sayın Demirel olmasaydı neler olacağını göreceklerdi. Hülâsa, rahmetli Demirel’in gayretleri ülkeyi selâmete çıkardı. Türkiye yeniden bir 12 Eylül yaşayabilirdi.

DEMİREL, GÖRDÜĞÜM EN BÜYÜK DEVLET ADAMIDIR

Yine tarihe not bırakmak adına hâtıralarınızdan anlatır mısınız?

Demirel’in devlet adamlığını devlet hayatımda bizzat yaşadıklarımla anlatmak isterim. Doğrusu daha önce Demirel’i ismen biliyordum, ama hiç tanışmamıştım. 1978 senesinde Ecevit hükümeti döneminde İçişleri Bakanlığı’nda mülkiye başmüfettişiydim. “11’ler olayı”nda Adalet Bakanı olan Adalet Partili sınıf arkadaşım Ahmet Karaarslan’ın da yardımıyla Mardin Valisi oldum. O dönemde Mardin de oldukça karışıktı. Türkiye’nin en hassas illerinden birisiydi.

Kısmî Senato seçimleri öncesinde Adalet Partisi Genel Merkezi’nden bir telefon geldi. “Genel Başkanımız sayın Süleyman Demirel kısmî Senato seçimleri için Mardin’e teşrif edecekler. Ancak almış olduğumuz istihbarata göre oradaki konuşmasının sabote edileceği, konuşturulmayacağı gibi nahoş haberler geliyor; ne dersiniz?” diye sordular.

Ben de kendilerine, “Eğer Mardin’de devlet varsa, ben de devleti temsil ediyorsam, buyursun gelsin, hiçbir olay yaşanmadan kendilerini misafir eder ve yolcu ederiz” dedim. AP Genel Merkezi’nden arayan yetkili, “Kesin mi?” diye sordu. Ben de, “Elbette devlet sözü veriyoruz” dedim. Ertesi gün güvenlik yetkililerini topladım, gerekli tedbirleri aldık.

Demirel Mardin’e geldi, konuşmasını öğleden önce yaptı. Mitingi gayet güzel geçti. Fakat tedbirler için Cuma namazını düşünmemiştik. “Sayın Genel Başkan Cumaya gidecek” dediler. Hemen orada da tedbirlerimizi aldık. Konuşması bitti, otobüsle Midyat’a hareket etti. Ertesi gün AP İl Başkanı ziyaretime geldi. AP antetli kapalı zarf içinde Genel Başkan Demirel’in mektubunu verdi. Otobüste yazmış; “Sayın Valim, Mardin’de devleti gördüm, teşekkür eder gözlerinden öperim” diyordu. Bunu hiç unutamam. Demirel’i orada tanıdım.

Senato seçimleri öncesi Mardin’deki parti il ve ilçe başkanlarına mektup yazdım. “Seçmen sandığa gidemiyorsa şu numaralara bildirin, derhal Emniyetin araçları o seçmenleri evinden alarak oylarını verdikten sonra tekrar evlerine bırakacak” diye. Zira o tarihte, karışıklık nedeniyle solcular sandığa gidiyor, ama sağcılar gidemiyor, demokratik haklarını kullanamıyorlardı. Devletin bunun yolunu açması lâzımdı. 

Seçimleri AP kazandı, yeni hükümet kuruldu. Bütün valiler Ecevit döneminde atandığı için 6 vali haricinde bütün valiler merkeze alındı, ben görevime devam ettim. ‘Demek ki, Başbakan Demirel bizim çalışmalarımızdan memnunmuş’ diye düşündüm. Ardından Mersin Valiliği’ne atandım. O dönemde Mersin de çok karışıktı. Başbakan Demirel bana “Sizi özellikle Mersin’e atadım. Oldukça hassas bir ilimiz, orada başarılı olacağınıza inanıyorum” dedi.

Merhum Demirel’le bürokrat olarak çalıştım. Bürokratik hayatımda da gördüğüm en büyük devlet adamıdır. 

VETO EDİLEN BÜYÜK TÜRKİYE PARTİSİ VE DOĞRU YOL KURUCU ÜYELİĞİ

Bu meyanda 12 Eylül darbesinde ve sonrasında Demirel’le irtibat ve ilişkileriniz nasıl oldu? Bu dönemdeki hadiselerden de aktarır mısınız?

1980 darbesi olduktan sonra Mersin Valisi iken belediye başkanlığı görevini de verdiler. Darbeden sonra o bölgede herşeye hâkim olan Adana 7. Bölge Kolordu Komutanı Bölügiray’dı. Belediye Başkanını görevden alıp bana “Vali Bey bu işi de sen yürüteceksin” dedi. İki görevi bir arada yürütürken baktık ki her şeye karışıyor. Belediyeyi arıyorum, “Dozeri şuraya gönderin” diyorum “Sıkıyönetim Komutanı’nın emri olmadan gönderemeyiz” diyorlar. ‘Bu şartlarda valilik olmaz” dedim, kaçış yolu aradım. Danışma Meclisi üyeliği için Ankara’ya geldim. Demirel’den randevu istedim; gece evinde görüştüm. “Ben bu şartlarda valilik yapamayacağım. Danışma Meclisi üyeliği için uygun görür müsünüz?” diye sordum, “Çok iyi olur, Meclis’te bizi temsil edersiniz!” diyerek izin verdi. Anayasa hazırlanacaktı çünkü.

Bunun üzerine müracaatımı yaptım ve seçildim. Danışma Meclisi üyeliğim süresince Anayasanın hangi maddelerinin nasıl görüşüleceğini anlatmak için her gece saat 22’de beş arkadaşla birlikte Demirel’e, Güniz Sokağa giderdik. Gündüz mümkün değildi. Biz çalışmaları anlatırdık, o eksiklerimizi söylerdi. “Şöyle bir önerge verin, şunu yapın” derdi. O dönemde çok maddeyi önergelerle değiştirirdik. Danışma Meclisi’nin 150 üyesi bulunuyordu. Bu beş kişi arasında Bekir Sami Daçe, İbrahim Göktepe gibi isimler de vardı. Demirel bize sonra “Siz AP grubu gibi çalıştınız” diye takdirlerini bildirmişti.

Ne var ki, bizden çıkınca Anayasa taslağı Konsey’e gitti ve Konsey metni değiştirip siyasî yasakları da ekledi.

Danışma üyeliğimiz iki sene sürdü. Danışma Meclisi’nin bitmesine üç ay kala Büyük Türkiye Partisi kuruldu. Kurucuları arasında Güniz Sokağa giden beş arkadaş vardık. Ben yasal olarak valilikten izinliydim. Danışma Meclisi’ne geldim, ama hâlâ valiydim. Tabiî partiye girince -Konsey’in emriyle- valilik gitti.

Demirel’e, “Ben emirleriniz üzerine partinin kurucusu olmaktan şeref duyarım. Ama yasal olarak hâlâ memurum, bir daha vali olamam” dedim. “Ne yapacaksın valiliği bakan olursun” dedi. Büyük Türkiye Partisi’nin kurucuları arasında yer aldık. Ne var ki parti 21 gün yaşadı, Millî Güvenlik Konseyi kararıyla kapatıldı. Ankara’da Akay Caddesi’nde partimizin binasına bütün Türkiye oraya akın ediyordu; bina çökecek sanırdık. Büyük Türkiye Partisi kapatılmasaydı ilk seçimde iktidara gelirdi. Zaten bu yüzden partiyi kapattılar.

Danışma Meclisi görevim bitince normal olarak benim valiliğe dönmem lâzımdı. Çünkü izinliydim. Fakat Millî Güvenlik Konseyi bir karar daha verdi. “Bir partinin kurucuları arasında yer alanlar yeni bir seçime Millî Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan giremezler” deniyordu. Bu durumda biz ne valiliğe dönebiliyor, ne de seçime girebiliyorduk.

Sonra Doğru Yol Partisi kuruldu. DYP’nin ilk kurucularındanım. Seçimlere gidilecek politikaya artık girelim dedim. Millî Güvenlik Konseyi’nin mezkûr “yasağı” olduğu için bir dilekçe verdim. Beni Danışma Meclisi’ne seçen kurul dilekçeme, “Büyük Türkiye Partisi kurucuları arasında yer aldığınız için izin verilmesi sakıncalı görülmüştür” şeklinde cevap verdi. Bu arada merhum Demirel’in Zincirbozan sürgünü gidiş ve dönüşü karşılamalarında bulunduk. O anlamlı ve fevkalâde değerli dönemleri yaşadık. Ardından emeklilik hayatı başladı. Özel sektörde büyük bir kuruluşta Ankara temsilcisi olarak 6-7 yıl çalıştım.

DEMİREL DÖNEMİNDE, SİSTEME DAİR RAPORLAR HAZIRLANDI

İlginçtir; Demirel, Erdal İnönü ile birlikte hükümeti kurduktan 7 gün sonra büromda çalışırken, “Başbakanımız yarın sizi Başbakanlıkta bekliyor” diye bir telefon geldi. ‘Bu kadar hengâme içinde nasıl beni düşünsün, birisi benimle her halde dalga geçiyor’ diye düşündüm.

‘Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü, acaba hakikat payı olabilir mi?’ ikilemi içinde gitmeye karar verdim, ama Başbakanlıkta sağıma soluma da bakıyorum; hâlâ “acaba birileri beni işletiyor mu?” tedirginliğindeyim. Başbakanlıkta tebrikler tâ dışarıdan başlıyordu. Sıraya girdim, sıra bana gelinceye kadar etrafımı kolladım ‘acaba işletiliyor muyum’ diye düşünmeye devam ediyordum.

Sırada bir saat sürdükten sonra Demirel’i tebrik ettim. “Fahri içeri geç” dedi. Bir-bir buçuk saat da içeride bekledim. Tebrikleşme bitince gelip iki elimi tutarak, “Ekrem (Ceyhun), Necdet (Seçkinöz) ve sen bana Başbakanlıkta yardım edeceksiniz” dedi. O anda bu isimlerin kim olduğunu bilmiyordum. “Başüstüne, emriniz olur” dedim. Ne olarak görev alacağımızı sorduğumda “müsteşar yardımcılığı” olduğunu söyledi. “Bir vali için az olmaz mı?” dedim. “Sen onu bana bırak” dedi, başka bir şey de demedi. Hâlâ içimde ukdedir, ‘neden bunu söyledim’ diye; yıllar sonra bu iki kelimeyi sarf ettiğim için kendisinden özür diledim. Böylece Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevim başladı. Üç ay süren bu görevimden sonra Sayın Demirel beni çağırdı, “Buradaki görevlerin için teşekkür ediyorum. Yeni görevin İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, hazırlığını yap orada göreve başla” dedi.

Merhum İsmet Sezgin’in İçişleri Bakanlığı döneminde kendisinin müsteşarı olarak çok ahenkli bir çalışma yaptık. Yeni bakan atanınca Cumhurbaşkanı Demirel’e çıkıp başka bir göreve atanmamı istedim. Üç ay kadar dinlendikten sonra Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri beni Köşk’e dâvet etti. Meğer sayın Demirel’in, “Üç aylık istirahat yeter, artık ona bir görev verin” tâlimatı olmuş. Doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olan Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığına getirildim. 7 yıl boyunca da bu görevde bulundum.

İşte sözünü ettiğim başta Devlet Islâhat Projesi olmak üzere, Cumhurbaşkanlığında bizzat Demirel’in ciddî ilgisi, yönlendirmesi, tâlimatları ve talepleriyle, DDK olarak kurumlara, mercilerine – kurumlarına iletilen ve halen devletin arşivlerinde yer alan, her biri yüzlerce sayfayı bulan, Türkiye’nin siyasî, ekonomik, kültürel, sosyal problemlerine, din – devlet ilişkileri, demokrasi ve yönetim sistemlerine dair onlarca – yüzlerce kapsamlı resmî raporlar, projeler hazırlandı, geniş araştırmalara dayalı özel çalışmalar, incelemeler yapıldı. 

Allah gani gani rahmet eylesin…

SON

Okunma Sayısı: 6484
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdurrahman KOÇAK

    18.2.2017 19:11:46

    Teşekkürler Sayın Fahri Özürk bir dönemin analizini tarafsızca yaptığınız için..Teşekkürler Sayın İlhan,teşekkürler sayın Kara bu röportajı yaptığınız için...Merhum Demirel ve dava arkadaşlarına Allahtan Rahmet diliyorum...Bu röportaj 28 şubat ile ilgili mühim gerçekleri ortaya koydu...Tabiki teşekkürler Yeni Asya....

  • Ramazan Tan

    18.2.2017 18:45:42

    Yüreğinize sağlık. Gerçekten güzel ve yerinde bir çalışma olmuş. Demokrat Büyük Türkiye'nin imar ve inşaatında emeği geçen tüm kadroya şükranlarımı sunarım. Hayatta olanlara hayırlı ve uzun ömürler, Âhiret'e intikal edenlere de Allah'tan Râhmetler dilerim. Mekanları Cennet olsun.(Âmin.) İyi ki varsın Yeni Asya...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı