"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ermeni meselesinin çözümü Münazarat'ta

24 Nisan 2015, Cuma 18:40
Ermenistan’da Türkoloji okuyan Vardan Galtsyan, Münazarat’ta yer alan Ermenilerle ilgili bölümleri okuduktan sonra “Bu sözler milletlerimiz arasında güzel ilişkiler kurmak için çok anlamlı olabilir, değerlendirilmeli ve yöneticilerimiz de bunları incelemeli” dedi.

Ekrem Özden

ekremozden

@yeniasya.com.tr

@EkremOzden86

E. Ö: Okuyucularımız için biraz kendinden bahseder misin?

V. G: Elbette. 23 yaşındayım, Erivan Devlet Üniversite’sinde Türkoloji okudum. Şimdi aynı bölüm üzerine Ermenistan Yüksek Bilimler Akademisi’nde yüksek lisans yapıyorum ve aynı zamanda Armenia TV’nin uluslar arası haberler servisinde muhabir olarak çalışıyorum. Türkolog ve televizyoncuyum yani. Doğma büyüme Erivanlıyım.

E. Ö: Aslen nereliymişsiniz?

V. G: Babam tarafı, yani babamın annesi Bursa’dan, Babamın babası ise Van’dan gelmişler. Aslen Vanlıyız diyebilirim yani.

E. Ö: Üniversite okuyacağın zaman Türkolojiyi seçmendeki amaç neydi?

V. G: Küçüklüğümden beri tarihe ve farklı dillere özel bir ilgim vardı. Bunları öğrenmeyi çok seviyordum. Türkiye ve Türkler ile de tarihten gelen çok ortak konularımız var. Kaynakları orijinalinden okuyabilmek ve araştırmalarımı çok daha rahat yapabilmek için bu bölümü seçtim ve hiç de pişman olmadım. 

E. Ö: Türkiye’ye ziyarette bulundun mu hiç?

V. G: Evet, ben de tıpkı senin gibi, Hrant Dink Vakfı’nın “Sınırları Aşıyoruz” projesi kapsamında 2013 yılının Kasım ayında Türkiye’yi ziyaret ettim. 

E. Ö: Kaç gün kaldın?

V. G: 1 haftalık bir ziyaretti, 5 günü İstanbul’da 2 günü Diyarbakır’da geçti.

E. Ö: Türkiye ziyaretine dair izlenimlerin ne oldu, ilgini çeken şeyler oldu mu?

V. G: İstanbul’da insanlar beni çok memnuniyetle karşıladı, misafirperver davrandılar, bunu çok sevdim. Diyarbakır’da ise çok daha sıcak bir ortam vardı. İstanbul da iyiydi, fakat ‘Ermeni gazeteciler’ olarak gezerken Diyarbakır’da çok daha rahat olduğumu hissettim…

E. Ö: Geziden kalan, hâlâ hatırladığın, sende iz bırakan bir anın var mı?

V. G: Evet. Ayasofya ziyaretimi hiç unutamam. Oraya girdiğim zaman çok güzel hisler yaşadım. Orada Bizans ve Osmanlı’nın ortak kültürünü gördüm ve çok beğendim. Hrant Dink Vakfı’nı ve Agos Gazetesi’ni de ziyaret ettim. Türkiyeli Ermeniler ile tanışıp sohbet ettim. Bir şey bana çok ilginç geldi. Ermeni Pedronakan Lisesi’ni ziyaret ettik. Normalde orada okuyan Ermeni gençler dersleri de Ermenice görüyorlar, ama teneffüs zamanlarında birbirleriyle Türkçe konuşuyorlardı. Bu duruma çok şaşırdım ve bir tanesine sordum: “Neden ders arasında da arkadaşınla anadilini konuşmuyorsun?” diye, ama bir cevap veremediler. İlginç bulduğum bir durumdu o.

E. Ö: 1915 olaylarının 100. yılındayız ve 24 Nisan’a da az bir zaman kaldı. Böyle bir atmosferde Türk ve Ermeni halklarının dostluk ve ittifakını pekiştirmek için neler yapılabilir sence? Yöneticilerimize ve halklara düşen sorumluluklar var mı?

V. G: Yöneticilerden başlayarak diyebilirim ki, bana göre Ermenistan aslında tavrını açık bir şekilde ortaya koydu. ‘Soykırımın tanınması’ ve benzeri şeyler Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizin geliştirilmesi için kesinlikle bir ön koşul değil. Bunu dünyanın başka ülkelerinde de bir çok kez ifade ettik. Ama Türkiye ve Erdoğan, biraz da Azerbaycan ve Aliyev’in baskısıyla ‘Karabağ’ın işgali’ni sorun ederek sınırları kapattı ve ilişkiler kesildi. Ve bence bu iyi bir yaklaşım değil. Erdoğan ve Davutoğlu ‘Ermenistan, diplomatik ilişkiler için soykırımın tanınmasını dayatıyor’ diyor, ama bu doğru değil. Biz Ermenistan olarak hiçbir ön koşul sunmadan ilişkilere hazırız. 

E. Ö: Mutlaka okumuşsundur, Osmanlı’da Ermeni toplumu “Millet-i sadıka” olarak adlandırılır, sence ne oldu da olaylar çığırından çıktı?

V. G: Açıkçası o dönemde de “Millet-i Sadıka” sadece İstanbul’da ve benzeri birkaç şehirde mümkün olabilirdi, ama Anadolu’da ve Doğu’da Ermeniler bence hiçbir zaman Millet-i sadık olmadılar. Çünkü oradaki valiler de Kürt aşiretleri de Sultan’a bağlı olmakla beraber onu çok da tanımayan bir şekilde hareket ediyorlardı. Ermenilerden yüksek vergiler alma ve benzeri gibi zulümler yapılıyordu. İttihat ve Terakki Partisi’ne gelince onlar iktidara geldiklerinde Ermeniler, Sultan Abdülhamid’e ve baskıya karşı onlara destek verdiler, onlara inandılar, ama İttihat ve Terakki daha sonra Türkçülük ve Milliyetçilik yapmaya başladı ve herkesi asimile etmek istediler ve yaptılar. Sonrasında Mustafa Kemal de bu politikaları izledi. Mustafa Kemal’i İttihat ve Terakki zihniyetinin devamı olarak görüyorum. İttihat ve Terakki, Ermenileri tehcir ettikten sonra Anadolu’da Ermeni neredeyse kalmadığı için Kemalizm de benzer şeyleri Kürtlere yaptı. “Dersim Katliâmı” meselâ bunun en net örneğidir. Resmî tarihi de “Kürt yoktur, onlar ‘Dağ Türkü’dür, Kürtçe diye de bir dil yoktur” söylemleri üzerine inşa ettiler ve zulüm devam etti. 

E. Ö: ”Resmî tarih yalanları” deyince aklıma geldi. Söz ettiğin yalan ve inkârların benzerleri hemen hemen her devlete sirayet etmiştir, objektif bir tarihi olan devlet nerdeyse yok gibi. Peki Ermenistan’da durum nasıl?

V. G: Taner Akçam var, o meselâ Türkiye’deki resmî tarih söylemleri üzerine bir çok makaleler yazdı ben onlar incelemiştim. Orada diyor ki. “Ermeniler 1. Dünya Savaşı sırasında Ruslarla işbirliği yaparak bizi sırtımızdan vurdular, hainlik yaptılar. Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyan ettiler” ve saire yazıyor. Bizim ders kitaplarımızda da soykırıma dair şeyler yazmıyor değil, “İttihat ve Terakki, Ermeni halkını katletti ve bu 1923’e kadar sürdü” gibi şeyler… Evet bu yazılmış, ama hiçbir yerde Türklere karşı nefret ve düşmanlık meydana getirebilecek bir şey yazılmamış, ben Ermenistan’da eğitim aldım ve bu gibi şeyleri gerçekten hiç okumadım, sana da gösterebilirim. 

E. Ö: “Türkler bizi sürdü, kesti, atalarımıza soykırım yaşattı” vb. ifadeler yok yani?

V. G: Türkler değil, hükümet diye geçer. İttihat ve Terakki… Sadece ders kitaplarında da değil, genel olarak Ermenistan’da Türklere karşı bir nefret söylemi yok... Hatta “Tehcir sırasında bazı Türk aileler Ermenileri kurtardılar” yazar kitaplarımızda ve tarihi kaynaklarımızda.

E. Ö: Hrant Dink, “İki Yakın Halk İki Uzak Komşu” isimli kitabında “Ermeniler travmalarıyla Türkler de paranolarıyla birbirlerine nazaran iki klinik vak’a konumundadırlar” diyor ve katıldığı bir televizyon programında da “Peki doktor kim? Avrupa mı, diaspora mı? Hayır biziz. Bu iki halk birbirlerinin yaralarını saracak” diyor. Hrant’ın bu yaklaşıma katılıyor musun?

V. G: Elbette, buna ben de aynen katılıyorum. Ermeniler ‘de geçmiş katliâmlardan kalan büyük bir travma var, bunun da hâlâ geçmemesinin sebebi inkâr. Nasıl tedavi olacağız sorusuna gelince ilk önce samimî bir özür ve taziye gerekli diye düşünüyorum. Böylece Ermenilerin iç dünyalarındaki yaralar iyileşmeye başlar. Dink’in öldürülmesinden sonra doğan sivil normalleşme hareketinin daha da güçlenmesi lâzım. Türk toplumunun buna katılımı ve desteği arttıkça da Ermeniler daha da yumuşayacaktır. Ama bunlar henüz yeterli değil. Sadece 19 Ocak’larda İstanbul ve benzeri büyük kentlerde anmalar yapılabiliyor, yürüyüşler oluyor ya da bu konular konuşulabiliyor, ama Ermenilere bakışta Anadolu’da değişen pek bir şey göremiyorum maalesef. Türkiye İstanbul’dan ibaret değil… İnsanlar karşılıklı harekete geçmeli…

E. Ö: Meselâ nasıl?

V. G: Meselâ senin gibi insanlar ne kadar çoğalsa Ermeni ve Türk yakınlaşması o kadar çabuk olur. Biz 4 gündür burada kardeş gibi olduk, ama öte yandan küçük çocuklar okullarda aynı tarih kitaplarını okuyor… Kemalizm’in meydana getirdiği tahribatın ve resmî tarih yalanlarının değişmesi lâzım. 

E. Ö: Erdoğan’ın Başbakanken sarf ettiği “Bana Afedersiniz Rum dediler, Afedersiniz Ermeni dediler” konuşmalarını izledin mi?

V. G: Evet izledim.

E. Ö: O an ne hissettin?

V. G: Bu konuşmasını Başbakanlık’ın internet sitesine koyduğu 24 Nisan taziyesinden sonra yaptı. Bu ne demek? O zaman Erdoğan o taziye mesajını kendi yazmadı.

E. Ö: Neden böyle düşündün?

V. G: Neden olacak? Çünkü öyle bir taziyeyi yazan insan böyle konuşamaz, konuşmamalı. “Bana Afedersiniz Ermeni dediler” diyor, ‘Ermeni olmak’ onun için küfür gibi bir şey demek ki. 

E. Ö: Bu seni üzdü mü peki?

V. G: Yok, beklendik bir şey bu sonuçta. Erdoğan’ı yakından takip ediyorum, biliyor, tanıyorum onu. 

E. Ö: Bediüzaman Said Nursî’yi tanıyor musun? 

V. G: Türkiye üzerine çalıştığım için ismini duymuştum.

E. Ö: Özet olarak Bediüzzaman Said Nursî; Osmanlı zamanında doğmuş, 1. ve 2. Meşrûtiyet’in, Cumhuriyetin ve çok partili hayatın kuruluşuna şahitlik etmiş ve 1960 yılında da vefat etmiş bir İslâm âlimi.

V. G: Evet…

E. Ö:  Ve o yaşarken Risale-i Nur Külliyatı dediğimiz eserleri yazıyor. Doğu-Güneydoğu’daki aşiret reislerine Meşrûtiyeti anlatırken yaptığı soru cevaplı münâzaralarda Ermenilerle ilgili sorular da soruyorlar.

V. G: Meselâ?

E. Ö: Meselâ Üstad’a diyorlar ki: “Ermeniler bize düşmanlık ediyorlar nasıl dostluk üzerine ittifak edeceğiz?”  Üstad da bu soruyu: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü, istibdadın bitmesiyle dostluk hayat bulacak size bunu katiyen söylüyorum ki şu milletin saadet ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir (bağlıdır) diye cevaplıyor. Devamında da “Onlarla dost olmalıyız, zira komşudurlar” diyor… Bediüzzaman’ın bu yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsun?

V. G: Bunları ilk kez senden duydum ve biraz da şaşırdım. Yani Said Nursî diye birini tanıyordum, ama böyle şeyler yazdığını bilmiyordum. Öğrendiğime ve duyduğuma çok sevindim. Bu gösteriyor ki Said Nursî tarihi iyi biliyor, sözler çok hoşuma gitti, bunları şimdi de kullanabiliriz, ilişkilerimiz için çok anlamlı olur. Ama Said Nursî’nin taa o zamanlar söylediği bu sözleri şimdi bile bir çok kişi söyleyemez ve kabul etmeyebilir…

E. Ö: Burada bitmiyor, yine aynı eserde başka bir soruda: “Şimdi Ermeniler vali ve kaymakam oluyorlar, nasıl olur?” diye sorduklarında, Bediüzzaman Hazretleri: “Saatçi ve  makinacı ve süpürgeci oldukları gibi” diyor ve bunu gayet normal karşılıyor…

V. G: Demek ki Said Nursî’ye göre her halk ve ulus eşit ve aynı haklara sahip. Ermeni sanatçı ve iş adamlarının olduğunu görmüş, bunları biliyor. Ermenilerin idareci olması mümkündü ona göre. Dediğim gibi bu sözler milletlerimiz arasında güzel ilişkiler kurmak için çok anlamlı olabilir, değerlendirilmeli. Yöneticilerimiz de bunları incelemeli, Erdoğan’ın Risale-i Nur ve Münâzarât okumasını tavsiye ederim yani (gülüşmeler). Ama okuyacağına ya da böyle düşünebileceğine inanmıyorum. Çünkü 12-13 yıldır iktidarda ve ders kitaplarını bile değiştirmedi hâlâ, ayrımcı söylemlerle dolu kitaplar çocuklara okutulmaya devam ediyor… Değişim şart. Çünkü 40 yıl sonraki insanlar farklı bir şekilde yönetecekler ülkeyi, ittihatçılar, Kemalistler ya da AKP gibi değil. Ama zaman geçiyor…

E. Ö: (Masada duran, 20 Ocak 2015 tarihli Hrant Dink’li manşetimizi ve karikatüristimiz İbrahim Özdabak’ın Hrant Dink cinayetiyle ilgili çizdiği 2 karikatürünü göstererek) Bir soru da gazetem Yeni Asya hakkında sormak isterim, Türkiye’de ve Türkçe yayınlanan bir gazetenin böyle bir yayın politikası izlemesini nasıl yorumlarsın?

V. G: İlk olarak, bu manşeti de karikatürleri de çok sembolik ve anlamlı buldum. Manşetten anlıyorum ki devlet, Dink dâvâsını çözmek istemiyor ve hatta kendi yararları için kullanıyor. Ama ben inanıyorum ki bu yıl Dink dâvâsında daha büyük gelişmeler ortaya çıkacak, ama bunu dâvâyı gerçekten çözmek istediği için değil şov amaçlı kullanacak. 

E. Ö: Son olarak söylemek istediklerin varsa dinleyebilirim?

V. G: Seninle tanıştığıma çok sevindim, iyi ki Ermenistan’a geldin. Senden Risale-i Nur ve Said Nursî’ye dair çok şeyler öğrendim ve bundan dolayı çok sevinçliyim. Bence bu ziyaretin en önemli konusu buydu. Bir de ben Erdoğan’ı, Davutoğlu’nu, Arınç’ı falan Nurcu sanıyordum; ama öyle değillermiş bunu anladım. Nurculuk bambaşka bir şeymiş…

E. Ö: İnşallah tanışmamız barışa dostluğa, kardeşliğe ve ittifaka vesile olur.

V. G: İnşallah…

E. Ö: Röportaj için çok teşekkürler, Allah razı olsun. En kısa sürede İstanbul’a bekliyorum…

V. G: Ben teşekkür ederim, geleceğim…

Okunma Sayısı: 4826
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    25.4.2015 21:54:31

    Güzel bir ropörtaj yapılmış fakat, her ne sebeple olursa olsun, yabancı bir ülke vatandaşı ile kendi devlet idarecileri aleyhinde konuşmak şık olmamış.. Şahıs bazına indirgemeden genel prensipler üzerinde konuşulmalı idi..

  • mustafa

    25.4.2015 01:23:46

    Röportajı hiç beğenmedim maalesef. Tehcirin asil sebebi olan Ermenilerin Erzurum'da Van'da Adana'da yaptıklarından hiç bahsetmiş yada soramamissin kardeş. En azından tarihçe i hayatta geçen Ermenilerin çoluk çocuğu katletmesi ne karşı üstad ın buna mukabil Ermeni çocukları salmasini soyleyebilirdin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı