1980’lerin sonlarıydı. Yine mahalli hizmetimizde güzel bir ivme yakalamıştık.
Hem gazete tirajımız artmış hem de branşa göre dersler yapmaya başlamıştık. Derslerimize her kesimden yoğun katılımlar oluyordu. Bu arada meşrep ayrılıkları da uç vermeye başladı. Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi tahammülsüzlükler artıyordu.
Yeni yeni palazlandırılmaya çalışılan bir akım, bir gruplaşma hissediliyordu. Bu grupta canla başla gayret gösteren arkadaşlar, güya siyasetten uzak ve toplumun ürkmeyeceği bir modelle hizmet ettiklerini düşünüyorlardı. Bu fedakâr ve hamiyetli arkadaşlar, her yere gidip herkesle diyalog kurup; hizmet-i imaniyeyi şahlandırmak istiyorlardı. Zahiren bakıldığında kulağa hoş gelen ve toplumun özlemini duyduğu bir şeyler vardı!
Zaman zaman bize gelip, böyle olmuyor biz farklı bir model başlatacağız, ayrı ders koyacağız diyorlardı. Baktık huzursuzluk çıkarıyorlar, peki dedik. Ancak bunu yapanlardan özellikle rica ettik ki; bizim ders günlerimizle çakışmayacak şekilde davransınlar. İstediğiniz günlerde, istediğiniz yerlerde, istediğiniz kişilerle sohbet yapın; ama aynı gün ve aynı saatlerde olmasın dedik. He hı kem küm dediler gittiler.
Bir gün bir derste baktık ki, cemaatin neredeyse yarısı yok. Nerede bu arkadaşlar dedik, “onlar filancalarla farklı bir sohbet koydular” cevabını aldık. Aynı gün aynı saate sohbet koymuşlar. Nur hizmetine gönül verenleri, ya oraya ya da buraya tercihine zorlamışlardı. Hâlbuki biz kendilerinden, farklı gün de yapmalarını rica etmiştik. Olabilir ki, bazıları farklı bir modelden istifade edebilirlerdi. Üstadımızın “Hem ihlâs ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır.” düsturuna uygun hareket etmiştik.
Bu işi organize edenlere neden böyle aynı güne koyduklarını sorduk, aldığımız cevap “böyle münasip gördük (hâlbuki talimatlı olduğu açıktı)” oldu. Nurcular arasındaki bazı hassasiyetleri kullanmışlardı. İşin özü suret-i haktan görünüp cemaati bölmekti. Ne fayda ki; toplum bunu 30 sene sonra görebildi. Zor dostum zor, öngörmek zor, önceden görmek zor. Fakat bu toplumda, en zoru da; öngörülü olmak. Çünkü senin öngörebildiğini millet otuz sene sonra görüyor. Yeni Asya olmak, Yeni Asya’da kalmak hakikaten çok zor. Allah sabrımızı arttırsın.
Baktık ki, bir kere daha Üstadımız Said Nursî Hazretleri’nin “Şimdi en ziyade bizi ve Nurları vurmak ve sarsmak için en fena plan, Nur Talebelerini birbirinden soğutmak ve usandırmak ve meşreb ve fikir cihetinde birbirinden ayırmaktır.” diye telâş ettiği ve korktuğu tuzak işletilmişti. Yazık oldu, hem de çok.
O yıllarda bir yıl Manchester’de kaldım. Bir gün üniversitede sınıfa girdiğimde, yeşil tahtada bir Türk atasözünün yazılı olduğunu gördüm. Yazıyı sevgili dostum Peter yazmış. Belli ki bizi iyi gözlemlemiş. Yazı şöyleydi: “The experience is a very expensive teacher, But stupid people has no other CHANCE.” Aradan 28 sene geçti, ama hâlâ bir şeyler değişmedi, Allah sonumuzu hayreylesin. İnşallah.
Ben toplumu ve benim dışımda herkesi tenzih ederim. Fakat gelin bir İngiliz’in gördüğünü biz de görelim. Deneme yanılmayı bırakalım ve Üstadımızın ikazlarını kulak ardı etmeyelim. Oyun kuranlar ve oynayanlar her zaman olacaktır. Ama oyuna gelmeye ve oyunları sonradan fark etmeye bir son verelim. Birlik beraberlimiz İttihad-ı İslâma maya olsun. Vesselâm.