"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anama birisi izah etsin?

Sebahattin YAŞAR
02 Eylül 2015, Çarşamba
Anamla telefonda konuşuyoruz.

88 yaşında kendisi.

O da bütün analarda olduğu gibi ‘ana yüreği’ taşıyor.

Televizyondaki ‘şehit haberleri’yle haliyle yüreği dağlanıyor.

Bizim şehrimizden de ‘şehit haberleri’ duyunca ister istemez yüreği sızlıyor ve soruyor, ‘Oğlum neden bu polisler öldürülüyor?’

Ben de önce ne diyeceğimi, nereden başlayacağımı bilemeden, ‘Ana elimizden duâ etmek gelir, şehitlik yüce bir makamdır, o evlâdı, o anne babaları üzüntüyle değil, sevinçle karşılamalı ve onları tebrik etmeli, çünkü şahadet her aileye nasip olmayan bir şereftir.’ diyorum.

Evet, görünürde bir terör var, terörist var, şehit var.

Evet, yine zalim var, mazlûm var.

Ama onun ötesinde bir de kaderin tecelli boyutu var.

Cennet var, cehennem var.

Anam bu cümlelerden sonra hemen duâ etmeye başlıyor.

Anamın elinden duâ etmek geliyor, ama birilerinin de omuzundaki sorumluluk gereği bir şeyler yapması lâzım.

Biz ortaya çıkan bir olayı konuşuyoruz. Ama bu olayın sebep olduğunu, bu vakıayı ortaya çıkaran sebepleri de birilerinin konuşması ve çözüm bulması lâzım değil mi?

Türkiye uzunca bir zamandır bu terör belâsını çekiyor.

Konuyla ilgili yüzlerce kitap yazıldı, raporlar, projeler hazırlandı.

Peki neden çözüm bulunamıyor? 

Çözüm bulunmasını istemeyen odaklar olabilir.

Bu işleyişten nemalanan dahili ve harici mihraklar olabilir.

Daha da önemlisi Türkiye’de bu çatışmaların düşünce boyutunu, felsefesini ortaya çıkaran bir zihniyet de olabilir.

Bu da elbette kimsenin pek de üzerine gitmediği, yasaklamalar dolayısıyla gidemediği, içinde ırkçılık, ayrımcılık, husumet barındıran ‘resmi ideoloji’dir.

‘Bir Türk dünyaya bedeldir’, ‘Türk öğün çalış güven’ gibi ırkçı söylemlerle ortaya çıkmış; dini, imanı, ahlâkı yok sayan bir anlayışla varlığını sürdüren bir zihniyetten bahsediyoruz.

Kimse işin çıkış noktası ile temeli ile ilgilenmiyor.

Bu temel tamir edilmediği, defolu düşünce üreten arıza giderilmediği sürece terör de, anarşi de, husûmetler de varlığını devam ettirecektir.

Yani şu anayasanın milletiyle bir barışması lâzımdır. Herkesin kendini, hak ve hukukunu içinde bulabildiği bir sivil anayasaya ihtiyaç acil değil midir? Bütün problemlerin doğup geldiği kaynak bu değil mi? Ama gelin görün ki, o da her halde böyle bir hükümetle olacak bir şey değil. On yıllar geçerken seyredenler, hatta oluşan gündemleri saptıranlar şimdi her gün gazetelerinde bu arızanın manşetlerini atıyorlar.

Artık ne acı ki olağanüstü şeyler yaşanırken, korkunç bir sessizlik kendini gösteriyor. Hak, hukuk gasplarında kimsenin sesi çıkmıyor. Muhalefeti bir şekilde yok edilmiş bir dönemi yaşıyoruz. 

Oysa olağanüstü dönemlerde sükûnetle, sabırlar, inançla, ümitle; ama cesaretle bir takım şeyler sorgulanabilmelidir.

Modern dünyada artık tartışılmayan, düşünceleri, fikirleri, icraatları eleştirilmeyen kişi mi kaldı, zihniyet mi kaldı, ideoloji mi kaldı.

İhtilâl anayasası ile idare edilen ülkemizde şimdilerde kuyruğuna basılınca bas bas bağıranların ‘Sivil bir anayasa’ çağrıları yapıldığı zamanlarda hiç ses ve solukları çıkmıyordu. Çok yazık.

Ama gelin görün ki dün başkaları için lâzım olan ‘sivil bir anayasa’ bugün kendileri için de gerekli hale geldi.

Sadece kendini düşünmek zindan-ı ataletin bir sebebidir. Bu hastalığı ‘Fikr-i infiradı’ olarak teşhis eden Bediüzzaman, bir Müslümanın en belirgin hasletinin kendinden ziyade başka insanları düşünmek, yani ‘ben değil biz’ demek olduğunu ifade eder.

Bu ülkenin ırkçı tohumlar eken resmî ideolojisi halen ayakta.

Bu ülkenin dışlayıcı, hoşgörüsüz, özgürlük yoksunu askerî anayasası halen ayakta.

Cehalet ağa, dimdik ayakta.

İnad efendi, ortalığı kasıp kavuruyor.

Garaz bey, beylik sürüyor.

İntikam paşa, intikam almaya devam ediyor.

Taklit hazretleri, araştırmaya, incelemeye imkân tanımıyor.

Mösyö gevezelik, tahtta hüküm sürüyor. 

Meşveret, incitilmiş.

Cehalet, marifetle; zaruret, san’atla; ihtilâf, ittifakla yer değiştirmiş.

Vicdanı olan bir insan, bir topluluk, nasıl, ‘Tamam yiyorlar, ama çalışıyorlar da’, ‘daha az yiyorlar, insaflı yiyorlar’ diyebilir?

Şimdi ben nasıl izah edeceğim anama, ‘Bu polisler neden öldürülüyor?’ sorusunu.

Tamam terör terör de, terörü doğuran sebepler neyin nesi acaba?

Kötü ki, kimsenin gündeminde terörü doğuran sebepler yok.

Bütün bir İslâm coğrafyasının başının belâsı İsrail, nasıl onlarca ülkenin içine düştüğü problemlerde hakikî etken, ama hiç ortalıkta gözükmüyorsa; bütün iç huzursuzlukların sebebi olan ideolojiler de etken, ama hiç ortalıklarda gözükmüyorlar.

Asıl sinsi tehlike de bu.

Ben şimdi anama ne diyeceğim?

Okunma Sayısı: 1499
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı