Kimse, birilerini, zamanında kınadığı bir şeyle kendisinin de günün birinde kınanma imtihanı olacağını hesaba katmıyor. İlâhî kanun bu ki, eden bulur.
Asr-ı kıyamette, felek insafsızcasına sıkı elekten geçiriyor. Herkes bu elekten geçenin bir başkası olduğunu düşünüyor. Kimse nefsine toz kondurmuyor. Kötü olan da bu.
Nefisler ciddî şekilde koruma altına alınmış vaziyette. Nefse ulaşmak için duvarlar örülmüş adeta. Onun için pek çok insandan, ‘Nasıl olur böyle bir şey! Hiç mi insaf yok! Vicdanlar sönmüş mü?’ gibi şaşkınlık cümleleri duyuluyor.
Emanet kapanın elinde kalıyor. Emanete el koymak korkutmuyor insanı.
Ehl-i imanın ahiret yokmuş gibi, hesap yokmuş gibi yaşaması ne garip bir aldanıştır. Birilerine kızınca, binlerin, yüzbinlerin hak ve hukukunu unutmak ne derin bir aldanıştır? Onca toplulukların hak ve hukuku üzerinizde ise, sizin kendinizi haklı görmeniz sizi kurtarır mı? İnsan bir çırpıda geçmişi silebilir mi? Geçmişteki arkadaşlarının hak ve hukukunu gözardı edebilir mi?
On yıllardır toplantılarına katılacaksın, çalışan ekibin içinde yer alacaksın, kongrelerde bildiriler sunacaksın sonra birileri bu geçmişi, bu ekibi, bu birikimi, bu tecrübeyi yok sayarak kendince bir adım atacak ve sen bu kim olduğu, neden burada olduğu belirsiz kişilere karşı, ‘Neler oluyor burada, eski ekibe ne oldu?’ gibi bir soru sormayacaksın, bunun adı nedir?
Hakikaten buna el-insaf denilmez mi? Bu kadar mı körleşir insanlar? Bu kadar mı nankörleşir?
Tabiî bir şekilde iyi ile kötü ayıklanacak, elemeler olacak. Elmas ruhlular ile kömür ruhluları hep geçmişte arıyoruz, oysa bu bugünün de bir geçerli gündemidir.
Böyle bir enaniyet asrında insanı ayrılıklardan, inşikaklardan, fitnelerden, iftira ve gıybetlerden alıkoyacak ve şahs-ı maneviye bağlayacak tek şey var, o da, istişare ile işleyen bir şahs-ı manevidir.
Benim asıl hayıflandığım şey, birilerinin bir isim altında bir değişik hizmet iddiasıyla yola çıkması falan değil.
Beni asıl düşündüren, bir insan nasıl olur da, on yıllardır devam eden bir hizmeti, nefsinin esaretine düşerek, akamete uğratma teşebbüsüne geçebiliyor, hiç mi insaf devreye girmiyor, hiç mi vicdan işlemiyor?
İkinci bir şaşkınlık halim de, yine bir insan nasıl olurda on yıllardır katıldığı bir faaliyeti, hiç olmamış gibi, hiç öyle bir ekip yokmuş gibi, bir başkası o faaliyeti gasb etmeye kalkar da, onlara karşı sesini çıkarmaz? Hatta gaspçıların korsan toplantılarına katılır? Bunun adı nedir? Bu nasıl bir midedir?
Yani bir başkasının ihanetini, düşüklüğünü anlarım da, fakat Nurları okuyorum iddiasında olanların böyle bir körlük halini, böyle bir aymazlığını, vurdumduymazlığını anlamıyorum. Anladığım bir şey var ki o da, insan cemaatin şahs-ı manevisinin duâsını kaybetmeyegörsün, fişi çekilmiş cihaz gibi işlemez hale geliyor ve bir müddet sonra sönüp gidiyor.
İşte üzüldüğüm de budur.
Ama ne yapacaksın, imtihan dünyasındayız.
Birileri ihanetten birileri de ihanete sabretmekten imtihan oluyor.