Dostlarla çay muhabbeti yaparken, hani bilirsiniz uzaktan-yakından pek çok konular konuşulur, ciddî meseleler masaya yatırılır ve kendince çözümler bulunur! Bu her yerde böyledir.
Bir köy kahvesinin muhabbeti, bir parti merkezininkinden geri değildir.
Yeni Asya ile bir şekilde bağı olan dostlarla da değişik ortamlarda zaman zaman bir araya geliyor, gündemde olan konuları konuşuyoruz. İyi de oluyor. Herkes bir şekilde farklı düşüncesini paylaşıyor, zihninde bir soru varsa soruyor, cevap bulmaya çalışıyor.
Bu camianın özelliği bu zaten, her türlü mesele ilgilisiyle, (insaf ve iyi niyetli olmak şartıyla) konuşulur, tartışılır ve bir sonuca bağlanır.
Lâf lâfı açtı Yeni Asya gazetesinin ve yazarlarının üzerinde konuşmalar başladı. Bir dost, “Yahu tamam da kardeşim, şu bizim K. Güleçyüz’ün değişik ortamlarda kurduğu cümleler çok da tabanın görüş ve düşüncesini yansıtmıyor.’
Böyle ortamlarda her zaman ‘hee…hee’ diyenler eksik olmuyor.
İlgili dosta, ‘Siz bu düşüncenizi ilgili yazarla yüz yüze veya bir telefon, bir mail, bir tweet atarak paylaştınız mı?’ Hayır.
Neden? Bizi kimse dinlemez.
Denediniz mi? Hayır.
O da içinde olduğu durumu anladı.
Bir diğer dost; ‘Yahu kardeşim, gazetenin manşetlerini görmüyor musun?’
Evet, görüyorum.
‘Daha bir şey söylemeye hacet var mı?’
Yani.
Tamamen hükümet karşıtı manşetler…
Peki, bana bir tanesini örneklendirir misin? Meselâ hangi manşet, gerçeği yansıtmıyor?
Kardeşim hangi birisini söyleyeyim.
Sadece bir tanesini… Cevap yok.
Peki, ‘Son bir yıl içinde gazetedeki herhangi bir eleştirdiğiniz manşetini gazeteden bir ilgiliye ilettiniz mi?’
Cevap yok. O da durumu anladı.
Ortada bir problem var; ya bu beyefendiler gazeteyi okumuyorlar veya bir garaz veya daha başka bir şey var.
Sohbet koyulaştı, daldan dala geçişler oldu.
Bir yarım saatin içinde az önceki bütün sorular cevap bulmaya başladı.
Sayın Güleçyüz’e sataşan beyefendi, yakınlarda bir ilimizin, bir makamına müdür olarak atanmış. Hımmm.
Gazetenin manşetlerine sataşan kardeşimizin çocuğu yakınlarda ilgili partinin belediyesinde çalışmaya başlamış. Hımmm.
Sonra, konu döndü dolaştı. Fethullah Gülen Hoca ile RTE kavgasında ikisinin de ölçüyü kaçırdığından dem vuruldu. ‘Ölçü kaçınca din hizmetleri de, siyaset hizmetleri de hizmet olmaktan çıkıyor.’ dendi.
Oradan birisi de, ‘Eeee, sayın Güleçyüz de bir gazeteci olarak sizin söylediklerinizi yazıp söylemekten başka bir şey yapmıyor ki.’ dedi.
Cevap ilginç, ‘O zaman tirajın buralardan ileriye gitmez.’ Mevzu anlaşıldı.
Konuşa konuşa vardığımız sonuç; bu gazetenin reklâmlarında, yorumlarında, haberlerinde aranan şey, Kur’ân tefsiri olan ‘Risale-i Nurlara uygunluktur’. Dolayısıyla eleştirenlerin de bu uygunluğu aramaları gerekir.
Evet, bu camiayı güçlü kılan şey, burada hükmeden şahs-ı manevî ve onun meşveretle ortaya çıkmış fikirleridir. Feraset-basiret denen şey de budur.
Bediüzzaman; “En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmaktır.” diyor.
Yeni Asya’nın yaptığı da budur.
Şahs-ı maneviyi temsil eden yazarlarımıza duâ edip, onlara sahip çıkalım.
Hepimiz bir vücudun azaları hükmündeyiz. Parmak, gözü çıkarmaya kalkmaz. Kalksa, kendine zarardır. O da akla ziyandır.