Beyefendi uzunca bir zaman sigara içmiş. Kendi ifadesiyle sigara onu içmiş. O dönemleri için ‘kendine söz geçiremediğinden’, kendi haline acıdığını ifade ediyor.
Beyefendi uzunca bir zaman sigara içmiş. Kendi ifadesiyle sigara onu içmiş. O dönemleri için ‘kendine söz geçiremediğinden’, kendi haline acıdığını ifade ediyor. ‘Gerçekten acınacak bir haldi’ diyor ve ‘acınacak halini’ anlatıyor:
“Bir gece sigaram bitmişti. Gece bir ikilerde idi. Dört beş kilometre uzakta olan otogara sigara almaya gittim. Başka her yer kapalı idi. Sigarayı alıp hiç açmadan ve içmeden eve gelmişim. Sonra çalışma masama oturdum ve tekrar kaldığım yerden bilgisayarın başında çalışmaya devam ettim. Ve derken sigara içmek hatırıma geldi. Kendi kendime ben bu illetin esiri olmuşum. Baksana gecenin bu saatinde kalkıyorum ve dört beş kilometre yol katederek sigara temin ediyorum. Ve bir tanesini yakmak bile hatırıma gelmiyor. Yani aslında onu içmek değil, onun varlığı bile yetiyor. Bu ciddî bir esaret değil de nedir? O sırada bir tanesini çıkarıp yakacakken, bir şeyler kafama dank etti. ‘Benim bu yaptığım nedir?’ diye sormaya başladım. Ben küçücük bir isteğimin esaretine girmiştim. Onu fark ettim ve o anda gereğini yaptım. Bütün paketin sigaralarını ortadan kırıp attım. Elimdeki o biri de kırdım ve rahat bir nefes aldım. ‘Bu iş bitti’ dedim kendi kendime ve gerçekten bitti.”
Beyefendinin hikâyesi böyle. Hani, ‘ben bırakamam’ falan diyorlar ya, beyefendi böyle cümleleri ‘Bu acizlikten başka bir şey değil’ diyor.
Yaşayan pozitif örnek, ‘Bütün mesele iradeyi harekete geçirmek’ diyor ve ekliyor, “İnsanın isteyip de yapamayacağı çok az şey var. Yeter ki insan konuyu kafasında halletsin. Olmaz, yapamam diye bir şey yok” diyor.
Konuşan beyefendinin ses tonunu, mimiklerini, vücut jestlerini bir görmeliydiniz. Asıl özgüvenin kişinin kendisine söz geçirmek olduğu anlaşılıyordu. Bir konuya inanmak ve gereğini yapmak ne güzel bir görüntü.
‘Gereğini yapmak’; nefsin, akla ve kalbe galip geldiği noktalarda, nefsin haddini bildirip, onu akıl ve kalp komutanlarına asker yapabilmektir. Herkesin ‘gereğini yapacak’ bir şeyleri vardır. Ama yeter ki o ‘gereği’ne inansın.
Bu, bir türlü bırakamadığınız sigara olabilir, bir türlü başlayamadığınız namazlarınız olabilir, bir türlü konuşamadığınız, küs olduğunuz bir kişi ile bir adım atmak olabilir.
Herkes kendi ‘gereğini yapacağı’ şeyleri bilir. Yapacağınıza inanın ve bunu kendinize inandırın. Bütün mesele konuyu kafada bitirmektir.
Yaşı da biraz ilerlemiş, ama birden namaza başlayıveren bir akrabamı hatırlıyorum. Nasıl oldu diye sormuştum. ‘Başlayalım gayri’ dedim ve ‘başladım’ demişti.
İşte gereğine inanmak ve gereğini yapmak denen şey budur.
İnsan olmak da bu galiba; gereği için kendine söz geçirmek.