‘İnsan neredeyse hatıradan oluşur.’ diyesim geliyor. İnsanın kendine gelmesini, geldiği yerlere, hatıralarına dönmesi olarak anlıyorum.
‘İnsan neredeyse hatıradan oluşur.’ diyesim geliyor. İnsanın kendine gelmesini, geldiği yerlere, hatıralarına dönmesi olarak anlıyorum.
Kıymetli büyüğüm Selahattin Yaşar’la, Nisan ayı içinde, yaz mevsimlerini geçirdiğimiz Sarnıç yaylamıza gidiyoruz. Bu mevsim ne kadar da güzel buralar. Yol boyu rengârenk çiçekleri görünce durup, onlarla hatıra fotoğrafları çektiriyor, çocuklarımızı da o hatıra kayıtlarına katıyoruz.
Aracımız, İlçemiz Bozyazı’dan Toros dağlarına tırmandıkça heyecanımızın arttığını hissediyorum. Normal şartlarda bu mevsimde oralarda kimsecikler yok. Ama peki bizi heyecanlandıran, duygulandıran nedir diye düşünüyorum. Anlıyorum ki hatıralardan başkası değil.
Kalabalık şehirlerden çekilip gelip, bizi bu sakin mekânlarda heyecanlandıran buradaki çocukluk, gençlik hatıralarımıza olan saygımızdır. Merhum babamla, canım annemle ne hatıralarımız yaşandı buralarda. Ağabeyimin çobanlık yaptığı şu dağlar, ilk hikâye kitabını yazdığı Oluk mevkii ve kim bilir daha nice güzel hatıralar. Bilmiyorum, ama buralarda onun benden daha fazla heyecanlı olduğunu görüyorum. İnsan, hatırası kadar heyecan duyar.
Bu mekânlar bizim gerçeğimiz. Biz bu dağların, bu bahçelerin, bu kıvrım kıvrım yolların, bu başı kasketli köylülerin; şu rengârenk entarili, saçları kınalı, H(F)atma teyzenin, Ayşe G(K)adının, Bakkal Mahmut’un Dudu’nun, Dursun Ali Mustafa’nın gerçeğiyiz. Bizi heyecanlandıran kendimizle, geçmişimizle, hatıralarımızla karşılaşmamızdır. İnsan ecdadıyla karşılaşınca heyecanlanır.
İnsan, nereleri görürse görsün, kimlerle baş başa olursa olsun, içinde hatırası olan mekânda heyecanlanır. Sizin için anlamlı, çocuklarınız, torunlarınız için anlamsız mekânlarda hatıra eksikliği vardır. Geçtiğimiz yıllarda ağabeyimle, çocuklarımla, yeğenlerimle Sarnıç Dağı’na tırmandık, Yarıktaş’tan geçtik, bakıyorum şimdi o dağ, o mekânlar onlar için de anlamlı oldu.
Bir yeri anlamlı kılan orada yaşanan hatıralardır. İnsan kendi gerçeğinden kopmamalı. Mezarı olmalı doğup büyüdüğü yerlerde. Onu birisi aradığında hatıralarının içinde bulmalı. Emin olun insan kendinden, kendi gerçeğinden koptuğu oranda öksüz kalıyor, boynu bükülüyor. Evet, hayat, hatıradan ibarettir.