Saf, temiz, pak, günahsız; çünkü masum.
Kirlenmemiş, asliyeti bozulmamış, menfaate bulaşmamış, henüz yeni doğmuş gibi, ter ü taze; bilgide, düşüncede, duyguda, niyette hüsün; masumiyet.
Çocuk gibi, su gibi, gökyüzü gibi dupduru; masumiyet.
Güneş gibi, ay gibi, yıldız gibi aydınlık; masumiyet.
Gözyaşı gibi sımsıcak, nezih duygu ile dopdolu; masumiyet.
Şimdi güneş battı, çocuk öldü, kelebek düştü; serçe uçamaz oldu.
Masumiyet kayboldu.
Kaybolan masumiyet, sosyal dalgalanmalara sebep oldu.
Hayasızlık sürmanşet, yüz kızartıcı hadiseler, haberler zihinleri iğfal amaçlı birinci haber; insanlık boğulmak üzere; masumiyet can çekişiyor.
Sokağa tükürenler, aracındaki çöpleri yollara fırlatanlar, gözünü, kulağını uluorta orta yere bırakıverenler, utanmazlığa cesaret unvanı verenler, kaybedecek bir şeyi kalmayanlar hasılı, masumiyetini yitirenler, birer insi şeytan olarak sağımızda solumuzda, önümüzde arkamızda…
Ne oldu bize?
Ne zaman oldu?
Çocuk neden ağlıyor sürekli?
Taş neden çatladı?
Güneş neden tutuldu?
Eli cebine neden gitmez oldu ehl-i sehavetin?
Gözyaşları neden acıtmıyor yürekleri?
Neden sular içilmez oldu?
Neden gökyüzü kirli?
Neden bakışları sert insanların?
Kazurattan kurtulmak için dünyanın bir gusle ihtiyacı var sanki?
Aman ya Rabbi!
Masumiyet nerede şimdi?
Kedi kedi değil artık, fareler ortalıkta.
Evet, Güneş Batı’dan doğuyor.
Su kirlenmiş.
Bitkiler ‘Nefes alamıyorum’ çığlıkları atıyor. Böcekler de.
İnsanlık başına erken kıyameti koparıyor.
Duâlar, ‘Bizi ıslâh eyle!’ diye dökülüyor dillerden.
Masumiyetini kaybetti insan, katletti.
Tacı düştü sultanın.
Sakarya kurumuş.
Başı üstüne yürüyor insanlar, ayakları göklerde.
Bir şeyler oluyor âleme.
Masumiyeti kaybetmek, kıyamete dâvetiye.
İnsanlık için bu bir taziye!