"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Söyleyemediklerimiz

Sebahattin YAŞAR
13 Şubat 2017, Pazartesi
‘Görüş ve düşüncelerinizi paylaşınız’ dendiğinde üniversite öğrencilerinden büyük çoğunluğu topluluk karşısında veya topluluk ortamında düşünce paylaşımlarına giremiyorlar.

Farklı şehirlerde, değişik fakültelerde üniversite tahsili yapan gençler, neden açık iletişim kuramazlar ki? Neden kendini ifade etmede zorlanırlar ki?

Tabiî bu sosyal cesaretsizliğin, sebepleri kişiden kişiye değişen pek çok sebepleri vardır. Önce bu sebepler keşfedilmeli ki, problemin kaynağı anlaşılsın.

Üniversiteli elli-altmış kişilik topluluktan üç beş tanesi söz hakkı kullanabilir iken, diğer büyük çoğunluğun sessiz kalmayı tercih etmesi düşündürücü.

Yarın yapacağı meslek ne olursa olsun, bu kendini ifade etme probleminin aşılması önceliği olan bir gerekliliktir.

Üniversiteli gençler, söz hakkı olmadığından, söyleyecek bir şey bulamadığından değil, söyleme cesareti yoksunluğundan konuşamıyorlar.

Oysa nice orijinal görüş ve düşünceler var, ama gündeme gelmiyor.

Meselâ, öğrencilere, ‘Arkadaşlar söylemek isteyip de söyleyemedikleriniz varsa lütfen bir kâğıda aktarır mısınız?’ denildiğinde büyük çoğunluk, dağıtılan kâğıtları dolduruyorlar ve hatta bazıları, kâğıdı çift taraflı dolduruyorlar.

İki, üç saatlik bir oturumda her türlü mesele konuşulurken hiçbir söz hakkı kullanmayıp, ama bir kâğıt dağıtıldığında çift taraflı kâğıt doldurmak düşündürücü değil mi?

Kapalı bir toplum yapımız her fırsat bulduğunda ortaya çıkıyor.

Bazı veriler gösteriyor ki, iyice içimize kapanmış; iki, üç, beş gündemli hale gelmiş, içi başka dışı başka bir şekilde yaşar olmuş durumdayız. 

Bu iyi değil. Çünkü insanın içinde taşıdıkları ile dışarıya taşırdıkları arasında ciddî farklar varsa, ortada bir problem var demektir.

Şeffaf, demokrasisi gelişmiş, insan hak ve hukuku yerleşmiş toplumlarda elbette insanlar bütün meselelerini konuşarak hallediyorlar. Sağlıklı olan budur.

Bir mesele olduğunda oturup, konuşarak anlaşabilmemiz yakışandır.

Nurlardan beslenen topluluklara böyle bir tarz daha bir yakışır.

Ses tonu kullanmadan, seçilen kelimelerle mesaj vermeye kalkmadan, makam, mevkii ve statü taşımadan birbirimizi samimiyetle dinleyip, alınan mesajları ilgililerine ulaştırmak durumundayız.

Oturumlar çoğu kez sahici olmuyor. Harika görüş ve düşünceleri bulunan gençlerin bu yüzünü dışarıdan görmek mümkün değil.

Anketle fikir almak, eğilim öğrenmek aslında basit düzeyli bir çalışma iken, Risale-i Nur, bu fikir vermelerin daha üst boyutunu yerine getirmektedir.

Emin olun herkesin içinde bir ikinci ‘ben’ daha var. Ve bu ikinci ‘ben’ genelde konuşmayan, ürkek ve sindirilmiş bir boyuttadır. Bu ‘ben’i eğitmek durumundayız, çünkü bu ‘ben’ öteki ‘ben’i de ciddî etkilemektedir.

Asıl o sessiz, sakin, ama derinden ilerleyen ‘ben’e ulaşmak, onu konuşturmak, onu harekete geçirmek çok daha önemlidir. Ama gerçek şu ki, o hep geridedir ve çok etkindir.

Eğitimimiz belki gençlerimize bilgi veriyor, bir yükleme yapıyor; ama emin olun eğitimimiz harekete geçirmiyor, gerçek anlamda eğitmiyor.

Onun için belki fakülteler okunuyor, diplomalar alınıyor; ama o depolanan bilgileri hayata katmak kolay olmuyor. Belki sıkıntılı oluyor, zor oluyor; ama insanı asıl eğiten hayatın bizzat kendisi oluyor.

O zaman, üniversitelerde aldığımız bilgiler hayatla çelişmese, hayatın gerçeklerini pozitif bilimler görmezden gelmese bari.

Yani talebenin bir elinden okul tutarken, bir elinden de hayat tutsa. Çünkü hayattan kopuk bilgilerin elde edilmesi için geçen zaman dilimleri eğitim süreci içinde değerlendirilmiyor. Sadece bir dört yılı bir yerlerde doldurmak, çok da eğitim almak anlamına gelmiyor.

Hayatla üniversite bilgilerini bir yerlerde buluşturmak icabediyor.

Ne dersiniz? Bu sağlanabilecek mi?

Okunma Sayısı: 2374
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Kaşlıoğlu

    13.2.2017 17:05:27

    Hissiyat ve efkârımıza tercüman oluyorsunuz.Yaşasın Şahs-ıManevi şuuru.Elhamdūlillahi Haza Min Fadli Rabbi

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı