Çünkü bu cemaat darbelerin ne demek olduğunu, ülkemiz insanlarına nasıl bir belâya dönüşeceğini ve nice canların, nice malların, nice kazanımların yok edileceğini çok iyi biliyordu. Şükür ki, manevî muhafızlar olan Nurun meclisleri duâlar, ibadetler, Cevşenlerle işliyordu da, musîbet büyümeden def edildi.

Hürriyetin ne büyük bir nimet olduğunu bilen hürriyet kahramanı ve darbe karşıtı Bediüzzaman Said Nursî de, ‘Hürriyet uğruna yarı milleti de verilse yine erzen, yine ucuz’ düşer diyerek, hürriyetin önemine işaret ediyordu. Ülkenin dış düşmanlarla savaşta olduğu bir dönemde, talebelerini topluyor ve Ruslarla çarpışıyor ve şehit veriyordu. Ülke içindeki isyancılara da, ‘Siz kime kılıç çekeceksiniz?’ diyerek işlenecek cinayetlere dikkatleri çekiyor ve teşebbüsten vazgeçirmeye çalışıyordu.

Bu milletin fertleri istibdattan, baskıdan, darbeden çok çekti. Onun için hürriyetin ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Hiçbir değer, hürriyet kadar güzel, anlamlı ve insanî değildir.

Irkı, rengi, kültürleri, memleketleri farklı iki yüz elli bin şehidin yattığı Çanakkale; din, vatan, millet ve hürriyet kavramının, ne demek olduğunu apaçık göstermiyor mu? Böyle bir milletin ferdi olmakla ancak iftihar edilir.

O zaman ne yapmalıyız?

Kriz dönemleri aynı zamanda fırsat dönemleridir. Mademki başımıza böyle bir darbe teşebbüsü belâsı geldi, şimdi olağanüstü durumlar yaşanıyor. O zaman bu gelişmeleri öyle değerlendirelim ki, kriz güzel meyveler versin, darbe sevdalıları amaçlarına ulaşamasın, hatta pişman olup kahrolsunlar.

Nasıl olağanüstü dönemlerde yeni kararlar alınıp, adımlar atılıyorsa, biz de geçmişimize yakışır bir vaziyette şahsî dünyamızdaki sorumluluklarımızdan başlamak üzere, ‘Kimin himmeti milleti ise o tek başıyla bir millettir’ hakikati gereği, ihmal ettiğimiz işler varsa, onları giderelim; atmamız gereken, ama ertelediğimiz millet ve vatan menfaatine uygun kararlar varsa hemen başlatalım ki bütün bu adımlar milletçe bir sıçramaya vesile olsun.

Beş, on sene sonra geriye dönüp bakınca; ‘2016’da bir hain darbe teşebbüsü olmuştu, o günlerde ben de kendi kendime karar vermiştim ve bugün bu elde ettiğim başarıyı o günlere borçluyum’ diyebilelim.

Şu an izinlerin de iptaliyle kamu yaz mesaisi yapıyor. Normal şartlarda boşalan mekânlar şimdilerde insan kaynıyor. Yarım kalan projeler kaldığı yerden devam ediyor. Bu darbe teşebbüsü maddî ve manevî bir muhasebeye ve sıçramaya vesile olsun inşallah.

İhanetlere karşı, darbelere karşı milletimiz için yapabileceğimiz en güzel şey, vatan ve milletimiz için ciddî kararlar alıp uygulamaktır.

Buna önce en küçük daireden başlanmalıdır. Manevî dünyamızda, Allah’a karşı olan kulluğumuzda bir takım ihmaller varsa; namazlarda, oruçlarda, zekâtlarda noksanlıklarımız varsa hemen oradan başlamak daha sağlıklı olacaktır. Çünkü kendisine hayrı olmayanın, yaratıcının emir ve yasaklarına uymayanın bir başkasına ne faydası olsun.

Nasıl ki, Almanlar, Japonlar başlarına gelen musîbetlerle adeta küllerinden doğarak, yeni yeni kararlarla geleceği inşa edip, süper güç olmuşlarsa, bizim de bu musîbeti nimete çevirmemiz mümkündür.

Bu millet cesaretli, imanlı, kahraman bir millettir. Dahili ve harici düşmanlardan alınabilecek en büyük intikam, onlardan daha samimî, daha birlik ve beraberlik içerisinde, daha muhabbetli ve sevgi dolu olarak birbirimizi sevmek ve saymak ve gelecek için daha çok mesai sarf etmek olmalıdır.

Evet, artık daha az uyuyup, daha çok çalışmalıyız. Düşmana vurulabilecek en güçlü tokat budur. Vatanperverlik, milletperverlik onlar uğrunda ne yaptığımızla alâkalıdır. Bir vatanperver örneği okumak isterseniz, size Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatını tavsiye ederim.