Doğrusu, ‘hizmet’ kavramının ciddî örselendiği bir zaman diliminde onu hayatlandırmaya çalışmak ne güzel bir ‘hizmet’ tarzıdır.
Bediüzzaman, en zor hayat şartlarında, en kalıcı ve ciddî, fikrî çalışmaları yapmış, defalarca zehirlendiği, artık ölüp gitmesinin bütün maddî şartları planlandığı halde, o, en zor meseleleri Kur’ân’ın inayetiyle en kolay şekilde çözmüştür. Onun bu hizmetleri akla hayale durgunluk verecek düzeydedir.
Liseli gençlerle sohbet ediyoruz. Hayat dolu gençler.
Kendilerine yapılacak sohbetin konularını serbest bir ortamda kendileri belirliyorlar. ‘Bize şu, şu konuları ders yapar mısınız?’ diyorlar. İhtiyaç olan konulara uygun dersler istemek akıllıca bir adım.
Tabiî şeytan da boş durmuyor. Birileri de bu gençler üzerinde haince planlar yapıyor. Onun için hiç bahaneye girmeden, nefse prim vermeden, yaşım şu, işim bu demeden, ne yapıp edip, ‘rahatı bozmak’ gerekir diye düşünüyorum.
Gençler hakikatle buluşsun diye bütçeler ayırmak gerekiyor. Yani hiçbir bahane, sabah namazına kalkamamış bir gencin, bu hafta sohbetine gidememiş bir gencin kaybettiği yüksek kazancı gidermeye kâfi gelebilir mi?
Rıza-i İlâhî için çalışanları şartların zorluğu bağlamaz. Hadiselerin tazyiki, omzuna ihsan-ı İlâhî ile görev konanları etkilemez. Onlarda tazyikat ve manialar arttıkça hamiyet, gayret, sabır ziyadeleşir.
Evet, dâvâ uğruna yaşananlar kişiyi dâvâ adamı yapar.
Yapılacak şey, ‘bismillah’ deyip, ‘niyeti düzeltmek’tir.
Niyet hayırsa, akıbet güzelleşir, hizmetleşir, ibadetleşir. Lisan-ı haliniz yüksek sesle konuşur hale gelir. Varlık âleminde her şey güzel okunmaya başlar. O’na dost olana her şey dost olur. ‘Niyet-i halisenin kerametvari neticeleri’ kendini gösterir hale gelir.
Hizmet etmek isteyen, nefsini muhtaç hissetsin yeter. Arkası gelir.
Hizmet her yerdedir ve her şeydedir. Aldığımız şuurlu nefes, tam dilimizin ucuna gelip de yapmadığımız gıybet, bakmadığımız haram, zor da olsa yapılan ziyaret, sayfası artan okumalar, yüze yansıyan muhabbetli tebessümler, samimî musafahalar hepsi birer muhteşem hizmet sahneleri oluverir.
Samimî dinlemek için yürekten bir ‘Nasılsınız?’ demek, hüsnü niyetle, şefkatle bir nazar ediş, bir ziyaret hemen etkili bir hizmete dönüşüverirler.
O razı ise, alınan bütün nefesler ibadet ve birer hizmet oluverir.
Tabiî her zamanın şartlarına, ilcaatına uygun bir hizmet tarzı da vardır.
Hatta zaman ne kadar acımasız, hücumlar ne kadar ölçüsüz ve vicdansız, hak hukuk gaspları ne kadar seviyesiz hale gelmişse bile; biz, o nispette hakkı hukuku ayağa kaldırmaya, hücumlara tepki verirken bile adaleti gözetmeye, zamanın olanca merhametsizliğine rağmen acımaya, sevmeye, merhamet etmeye, şefkati içimizde diriltmeye ve kul hakkını hep zihnimizde canlı tutmaya ve her türlü halimizde O’na sığınarak adım atmaya mecbur ve mükellefiz.
Hizmet bazen yerinde dik durabilmek, bazen yürümek, bazen de koşmaktır şevkle, aşkla. Bütün mesele, hepsinde samimiyetle.
‘Muhabbet fedaisi’ rahat zamanların bir kavramı değildir.
Zulümlerin sınır tanımadığı, hak gasplarının ayyuka çıktığı, kul hakkı deyince alayların edildiği, ‘hakkımı helâl etmiyorum’ deyince gülündüğü bir zamanda muhabbet etmek, muhabbeti yaşamak ne yakışan bir elbisedir.
Evet, kötü zamanda iyi olmak ve iyi kalmak fedailerin işidir.