"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adını anıp aldığım her nefes, ömürdür bana...

Selim GÜNDÜZALP
07 Aralık 2014, Pazar
Şaşıyorum. Şaşılacak o kadar çok şey var ki…

Yorgun bir geceden sonra sabahleyin dipdiri kalkmak… 
Nasıl oluyor anlamıyorum.
Geceleyin kapanan gözlerim, sabahleyin nasıl açılıyor, anlamıyorum.
Her şeyi gören gözlerim, niye kendisini göremiyor?
Ben, benden bile çok uzaktayken, bana benden yakın biri var. Allah var.
Bende hükmünü icra eden biri var. O var.
Ben bilmiyorum, hatırlamıyorum doğduğum günü. Ben bilmiyorum öleceğim günü. O biliyor. Şükür ki, her şeyi O biliyor.
Yatakta boylu boyunca uzanan bedenim, sabahleyin kalkıp yürüyor. Anlamıyorum nasıl oluyor…
Ağzımın içinde bir küçük et parçasıdır dilim. Hem kürek, hem kürekçidir. Hem lokmayı karıştırır, hem de konuşur. Susar gece boyu, lâl kesilir. 
Sonra birden dişlerin arasından kımıldanmaya başlar…
Can yakan, can güldüren sözler söyler… 
Nasıl söyler bilmiyorum.
Bülbül gibi şakıyor.
Şaşıyorum.
Nasıl oluyor anlamıyorum…
Derimin üzerinde saç bitiyor, tırnak bitiyor, diş bitiyor.
Toprak değil ki bu kardeşim…
Nasıl oluyor, nerden çıkıyor, sormayayım mı, şaşmayayım mı?
Şaşıyorum. 
Hayretle bakıyorum.
Nasıl oluyor bunlar, anlamıyorum.
Bunları bir yapan var, biliyorum. Şükür ki O var, onu biliyorum.
Adını anıp aldığım her nefes, ömürdür bana…
Kulağım seslere karşı çok hassas. İki küçük delik… Sesler oradan merhaba diyor. Ya duyamasaydım o sesleri, annemin babamın “evladım, yavrum” deyişini, kardeşlerimin sevdiklerimin seslenişini… Ya duyamasaydım?
Ne kadar büyük bir nimetten mahrum kalırdım değil mi… 
Nasıl işitiyorum ve o sesler kalbimde nasıl tercüme ediliyor da, bazen gözümden bir damla yaş olup akıyor, bazen de sevinç oluyor.
Bir yanım kendime ait, özelim; doğru. Ama diğer yanımla bütün insanlarla beraberim. Nasıl bir şeyim ben bilemedim, bilemiyorum.
Şükür ki Rabbim var, O biliyor ya, Onun bilmesi yeter… 
Onun her işine hayranım. 
Dört ayağıyla nasıl yürüyor atlar, kediler, köpekler... Ben iki ayağımla yürüyorum. Devrilmeden, yıkılmadan nasıl yürüyorum, onu da anlamıyorum. 
Ne fazla, ne eksik... Her şey yerli yerinde. Şaşıyorum bu güzelliklere ve bu düzene hayretteyim.
Koskoca ağaç, önümde duruyor yıllardır, o yürümüyor, ama ben yürüyorum. Şaşıyorum…
Sıkılmaz mı yerinden? Endişe etmez mi yarınlar için? Çarşıya pazara gitmeyi düşünmez mi? Ne kadar da tevekkülvâri bir hal içinde… 
Kim her sabah sevincin rengine boyuyor masmavi gökyüzünü? 
Kim kırları yemyeşil yapıyor, kim? 
Ya o kızıl akşamüstlerini kim süslüyor görelim diye? Kim boyuyor gökleri, denizi? 
O küçücük insan yüzünü, sevinçle, kederle bazen, kim boyuyor, kim süslüyor?
Bulutları bembeyaz yapan kim? Saçları bembeyaz yapan kim?
Baharda bembeyaz çiçekler uçuşuyor bahçelerde…
Birbirine benzeyen ağaçlarda, birbirine benzemeyen meyveleri kim yaratıyor? 
Kirazdan duta, erikten şeftaliye… Bu kadar farklı meyveleri kokusuyla, tadıyla kim yaratıyor?
Sormayayım mı? Şaşmayayım mı? Bana yakışanı yapmayayım mı? Yapıyorum işte… Şaşıyorum.
Bırakın yürümeyi, bir de koşuyorum. Koşarken düşünüyorum, konuşuyorum ve sonra susuyorum. Nasıl hayret etmeyeyim? Siz söyleyin…
Bir kerecik olsun demeyeyim mi: “Rabbim! Her işine hayranım. Rabbim! Seni seviyorum!”
Mektuplar gelmez oldu çoktan beri. Postacılar çekildi gitti neredeyse…
Oysa Rabbimin gönderdiği mektuplar ardı ardına geliyor her an. Aç gözünü ey gafil nefsim! Göresin artık… 
En çok ellerim… İki elde on parmak, hayret etmeyip de ne ederim? El pençe dururlar, hazırdadırlar. Tutmak istediğimi kavrayıp önüme getirirler. 
El tutar, göz görür, dudak okur, akıl anlar ve duygulanır insan, “Allah” der… 
Nasıl demesin ki? Hayret ediyorum. Demeyenlere de, diyemeyenlere de hayret ediyorum. Onlar namına da “Allah” diyorum. 
Rabbim, onların diline de söylet, ne olur…
Nasıl oturuyorum, nasıl kalkıyorum? Bir lokma ekmeği nasıl yutuyorum, bir yudum suyu nasıl içiyorum, anlamıyorum. Boğazımdan aşağıya gönderiyorum, o kadar. Gerisinden haberim yok. Neler oluyor içerde, bilmiyorum.
Ellerim tahtayı, demiri, bir bebeğin yüzünü hissediyor; ayaklarım yürüdüğü zemini anlıyor. Sıcak mı soğuk mu fark ediyor. 
Yediğim eti sindiriyor midem. Midem ki ettendir, içinde bir şey olmayınca kendini neden sindirmiyor? Soru büyük… Şaşıyorum işte.
Anlamıyorum neden… Rabbim, her işine hayranım. Güzellikler Senden, hayırlar Senden. Sana ait olan bütün güzellikleri anlatmak da bizden. 
Yönümü bulayım diye bir kitap gönderdin. Pusulasız bırakmadın. Sevgili Peygamberimin (asm) eliyle yönü buldurdun. Yerimin neresi olduğunu bildim. Beni bu dünyada Sensiz bırakmadın. Sevdiğim ne varsa hepsine beni muhatap ettin. Memnunum, bahtiyarım Sana kul olmaktan, Sevgili Peygamberime (asm) ümmet olmaktan, O’nun izinde gitmekten… 
Adını anıp aldığım her nefes, ömürdür bana…
Adını anmadığım her nefes, ölümdür bana…
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Kısa bir öykü:
Antalya’ya seyahate gidiyordum. “Yarın Antalya’ya gidiyorum. Bir hediye ister misin?” diye sordum küçük Ayşe’ye.
“Sen ne istersen razıyım dedeciğim.” dedi. Onun bu hali şimdi bana da şu duâyı ettiriyor:
“Rabbim, Senden gelecek her nimete razıyım ve ona ihtiyacım var.”

Okunma Sayısı: 2600
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı