"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bugün, yarın içindir…

Selim GÜNDÜZALP
29 Mart 2015, Pazar
“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Malikü’l-Mülk tarafından verilmiştir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 224)

Bugün de böyle geçti.

Hep başlayıp bitiyor ya..

Bugün de yine biter sanıyoruz.

Ama o, bir gün işte.

O gün geliyor belki, ama biz o günde yokuz.

Biz o günde olmuyoruz.

Unutmayalım.

Ey nefsim! Ölümüne hazır ol.

Annem derdi:

“BUGÜN YARIN İÇİNDİR..”

...

Gelen her günü, diğer günler gibi yaşayacağımızı sanıyoruz.

Ama olmuyor.

O gün belki de, ebediyete dâvet bekliyor bizi.

Hepimizin göz göre göre aldandığı bir gerçek bu.

Ölümün bize verdiği en büyük ders bu değil mi?

Hayat senin değil, sana emanettir. Verildiği gibi, bir gün de alınacaktır.

Ölenlere bak, ibret al.

Sıranın ne zaman geleceği belli değil, vakit varken hazırlık yap, tedbirini al.

Yazdan kışlık ihtiyacını karşıladığın gibi, dünyadan da ahiret azığını hazırla.

Ey nefsim! Ölümüne hazır ol.

...

“Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi’ ettik. Evet şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider…” (Bediüzzaman Said Nursî)

...

İnsanlık ailesinin 7,5 milyar arasından her gün, genç-ihtiyar demeden 300.000 kişi seçilip alınıyor. Kime isabet edecek ölüm, Allah’tan gayrı bilen yok.

Gelenler ise, gidenlerin iki katından fazla.

Bazen bir torba içinden çekilişler yapılırken, hep bu gelir aklıma.. 

Yaşayan herkesin hayatı bir büyük torbanın içinde sanki. 

Öyle düşünürüm.

Yani sen de varsın, ben de varım bunun içinde.

O torbaya girmeyen yok.

Var mı unutulan, dışarda tutulan?

Var mı 3-5 asır yaşamış da unutulmuş?

Yok yok yok…

Demek ki, bilen var.

Demek ki, getiren var.

Demek ki, vakti geldiğinde getiren Allah, vakti geldiğinde de götürüyor.

Giden gelmez, gelen gider. Özeti bu.

“Ölüm gelmiş cihane

Baş ağrısı bahane”

Kimi sandalyede, koltukta…

Kimi yatarken, kimi ayakta…

Kimi hastanede, kimi arabada, uçakta.

Ölüm bulur bizi, ölüm adresle gelir.

Nereye gitsek, ulaşır bize.

Devekuşu gibi, kafamızı kuma sokarak unutmaya çalışsak da o bizi bulur.

Nihayet ölüm de bir emir ile gelir.

Hazır olan kazanır.

Ona göre ölenlere bakıp da ders alalım diye Allah bize bir fırsat daha tanır.

Her ölüm aslında kendi ölümümüzden habercidir.

Her ölüm, ölenle beraber bize de bir ders verir.

Görene, ibret alana.

Gaflete dalana “uyan” der. 

“Gözünü aç da bir bak” der.

Bugün yarından habercidir.

Bugün yarın içindir...

Kim çıktıysa o torbadan adı yazılı olan, kime eriştiyse dâvet.

İşte o insan yolculuğuna başlıyor hemen..

Tesadüf yok..

Bizi, kediler âleminde fare yapmayan, bir tutam maydanoz yapmayan ve bize bu güzel hayatı özellikle de seçip veren Allah, aynı güzellikte ölümü de takdir ediyor. 

Verdiği süre dolduğunda, her birimizin yolculuğu başlıyor. 

Nasıl yaşadı ve nasıl öldüyse bunca insan, biz de öyle çıkacağız bu yolculuğa.

“Ana rahminden geldik pazara

Bir kefen aldık döndük mezara…”

                                                — Yunus Emre

….

Bu günün gecesini ya da bu gecenin gündüzünü göremeyecek çok insan var aramızda.

Öyle büyük bir sevkiyat var ki…

Bir yandan 600.000 kişi dünyaya geliyor her gün.

300.000 kişi de bu dünyadan terhis edilip ahirete doğru gidiyor.

Kabirle başlayan yeni yolculuğuna çıkıyor.

Artık ne hazırladıysak yanımızda o olacak. 

O yolculukta lâzım olacak olan ne varsa, işte sadece onunla gidiyor olacağız o vakit geldiğinde.

Dünya bir tarla, burada ne ektiysek, ahirette onu bulacağız..

Diktiğimiz çıkacak karşımıza.

Buğday eken arpa bulmayacak.

Herkes ne yaptıysa, ne ettiyse ve ne diktiyse onu bulacak karşısında.

Kimseye zerrece haksızlık edilmeyecek.

Dünya hayatımız önemli…

Bundan sonraki resmimizi, buradaki pozumuz belirleyecek…

Hangi şekilde durduysak ve baktıysak resmimiz öyle çıkacak…

Neyse o yani...

Dünyada yaptığımız çalışmalar, birbirimizle olan karşılıklı hak ve hukuklarımız hepsi sorulup sorgulanacak.

Hatta hayvanlar, bitkiler ve dahi yaratılmış ne varsa cümle mahlukatla olan münasebetimiz de…

Yere düşen gölgemiz bile..

Bir yetimin başını okşayan el, bir fakire uzanan el…

Hayırda çalışan o eller…

Bir ömür bizi taşıyan o ayaklar…

Sonra o gözler, o kulaklar…

Burnumuz, dişlerimiz, dudaklarımız…

Ah, onsuz yapamadığımız sevgili kalbimiz, onun arzuları, niyetleri ve amelleri…

Saymakla bitmez.

Hepsi, ama hepsi konuşacak, konuşturulacak bir gün.

Yasin-i Şerif’in 65. âyetinin meâlini hatırlayalım:

“El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.

“Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.”

Bugün de şahitlik ediyor aslında bize ait her parçamız.

Saçımız, tırnağımız, hatta tükürüğümüz bile.

Adlî Tıpta laboratuvarda yapılan incelemeler sonrası, insandan alınan en küçük bir parçanın dahi, onun kime ait olduğunu söylüyor.

Mahşerin ipuçları, hesap gününün Kur’ân’da belirtilen şeklinin bir küçük örneği, artık bu dünyada bile görünüyor ve kimse de inkâr edemiyor.

Bu arada Kur’ân’ın her bir âyetinin nasıl birer mu’cize olduğunu, geleceğe dair bugünden nasıl müjdeler ve işaretler taşıdığını da çok açık bir şekilde görüyoruz aslında.

...

Kendi hayatımız da adeta bir tarla.

Bir ömür hayat tarlasına ne ektiysek onu biçeceğiz yarın.

Mahşer denilen o harman yerinde…

Yolculuğumuzun her durağından bir defa geçiyoruz.

İkinci bir hak ve fırsat yok.

Biz dünyaya dair hesap kitap yaparken, ölümün ne kadar yakınımızda olduğunu hatıra getirmeyiz nedense.

Sanki biz isteyince ölecekmişiz gibi feci bir yanılma ve aldanma içindeyiz.

Ne zaman hazır olacağız ki.

Şimdi değilse, bugün değilse ne zaman?

Bugün yarından habercidir.

Bugün yarın içindir.

...

Misafirdir insan…

Yolcudur insan…

Yolcu yolunu düşünmeli…

Eğlenmeye, oyalanmaya gelmez.

Ölüm geldi mi bizi almadan gitmez.

İnsanın yolculuğu doğumla başlar, ölümle devam eder.

Hatta bunun doğum öncesi de var.

Ruhlar âleminden başlıyor ilk seyahatimiz.

Orayı, o âlemi tam hatırlayamasak da…

Daha bedenimiz bile yok iken, ruhumuz vardı.

Madem yolcuyuz o halde sizi daha fazla eylemeyeyim, hazırlığınıza mani olmayayım.

Birbirimize duâ edip, helâllik verip helâllik alalım.

Birbirimize hak geçmiştir, hakkınızı helâl ediniz.

Allahaısmarladık deyip ayrılalım inşaallah…

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Okunma Sayısı: 2165
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı