"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’dan medeniyet telâkkileri -2

Şemseddin ÇAKIR
20 Nisan 2018, Cuma
Bilindiği gibi medeniyet lügavi manada, şehirli, şehirden gelen demektir. Toplumda ve çeşitli sohbetlerde medeniyetin lehinde ve aleyhinde sözlere şahit oluruz.

Meselâ; “Medeni insanın hali başkadır, medeni olmak lâzımdır” gibi tabirler kullanılır. Bazen de medeniyetin rezâletlerinden bahsedilir. M. Âkifin ifâdesiyle medeniyet, “tekdişi kalmış canavar”dır. Yine “mimsiz medeniyet” yani,  deniyet ve alçaklık olduğu dahi söylenir. O halde bu medeniyet nedir ki, her kafadan bir ses çıkıyor? Şimdi bazı tabirlerden öte bazı düşünürlerin telâkkilerinden de misaller verelim. 

“Uygarlığın son gayesi insan kişiliğinin geliştirilmesidir.” (Toymbee)

“Yamyamlar çatal kullanarak medeni olamazlar.” (N. Hauthorne)

“Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni, / Desenize hayvanlar bizlerden daha medeni” (M. Âkif)

Bundan önceki yazımızda sahte medeniyete dikkat çekmiştik. Elbette bizim maksadımız hakikî medeniyet olup hiç olmazsa hasenatının seyyiatına galebe çalan bir medeniyettir. 

İslâmiyet en az yüzde sekseninin saadetini garanti etmiştir. Yüzde yirmi de zavallı olduğundan,  kendini idâre edemediği için, yüzde seksenin sorumluluğuna verilmiş,  yani böylece onların dahi ihtiyaç ve emniyeti temin edilmiştir. Çünkü Efendimiz (asm) ”Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden mesulsünüz” buyurmakla bu meselede herkese birer sorumluluk yüklenilmiş demektir. Bunun adı da “İslâm medeniyeti”dir. 

Bu öyle bir medeniyettir ki; Filozof ve düşünürlerin ancak nazarî planda ele alabildikleri  bir medeniyettir. Ve asırlarca icra edilmiş,  biz de bugün onunla övünerek “Bizler eski çağların cihangir Asya ordularının torunlarıyız” diyoruz.

“Kezalik, görüyoruz ki: Fennin himmetiyle, zaman-ı hâlde filcümle, inşaallah, istikbalde bitamamihî hükümferma, kuvvete bedel, hak ve safsataya bedel, bürhan ve tab’a bedel, akıl ve hevaya bedel, hüda ve taassuba bedel, metanet ve garaza bedel, hamiyet ve müyulât-ı nefsaniyeye bedel, temayülât-ı ukùl ve hissiyata bedel efkâr olacaklardır –karn-ı evvel ve sâni ve sâlisteki gibi ve beşinci karna kadar filcümle olduğu gibi. Beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlûb eylemiş idi.

Saltanat-ı efkârın icra-i hasenesindendir ki: Hakaik-ı İslâmiyet’in güneşi, evham ve hayâlât bulutlarından kurtulmuş, her yeri tenvire başlamıştır. Hatta dinsizlik bataklığında taaffün eden adamlar dahi o ziya ile istifadeye başlamıştırlar.

Zahirden ubur ediniz! (Zahirden batına yani hakka, hakikate geçiniz) Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz.” (Muhakemat s. 60, 61, 62)

Okunma Sayısı: 2199
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı