Tevhid tektir, fakat hakikatleri rengârenktir, onun için renk körleri bu bütünün parçalarını tefrik edip tevhid edemez. Bu sebeple iman küfür mücâdelesi mukadder olur.
En basit misal; şu yap bozlardaki kareleri birleştirip tabloyu teşekkül ettiremeyenler gibi... Bu kâinat tablosunu da fark edemeyenler, başta kendilerine hem dünyayı, hem de hayat-ı ebediyeyi zindan ettikleri gibi, bütün sevdiklerini ve güvenenlerini de mahv ü perişan ediyorlar.
Böylece vahdeti kesret zannederek, tesâdüf ve şirke havale edip birçoklarının da küfrüne ve felâketlerine sebep olmaktadırlar. Halbuki “Bir kitabullah-ı azâmdır seraser kâinat, hangi harfini yoklasan manası hep Allah çıkar.” Bazılarının mantık ve idrâki nakıs olunca kısa devre yapıp fânide fena oluyorlar. Ruhlarının ebed feryadını dahi işitemiyorlar. Biz de mecburen “Hidâyet senden olmazsa dirayet neylesin yâ Rab Arapça bilse de Ebu Cehil’e âyet neylesin yâ Rab” serzenişinde bulunuyoruz.
Bu insicamı idrak edemeyenlere de “İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez / Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez” sözünü hatırlatıyoruz.
Meselâ:
Değil güneşin binlerce rengini, elvânı seb’a denilen yedi rengi bile idrak edemeyen bir adam, ilkbahar mevsiminde o çiçeklerdeki muhteşem renklerin, yani gülün kırmızısı ile lâlenin morunun kaynağının güneş olduğunu, güneşe de Allah’ın isimlerinin tecelli ettiğini nasıl bilebilir ve anlayabilir?
Bediüzzaman Hazretleri ise “İslâmiyet güneş gibidir üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan ancak kendine gece yapar” demekle bu zavallı münkirlerin durumunu çok güzel tahlil etmiştir.
Güneş de tekdir ve beyaz bilinir, fakat 400 bin çeşit renk vardır, ancak biz elvân-ı seba dediğimiz 7 rengi biliriz. Demek bizim gözümüz de o inceliklerini fark edecek kabiliyet yoktur.
Bu gerçeği itiraf etmek başkadır, herşeyi gördüğünü iddia ederek diğer renkleri inkâr etmek başkadır. İşte bütün niza da bundan çıkıyor. Onun için Bediüzzaman “Herşeyin maddeden ibâret olduğunu zannedenlerin akılları gözlerine inmiştir, göz ise maneviyatta kördür” demiş.