Gençlik maratonundan orta yaş kulvarına yuvarlanırken, karşıda bekleyen ihtiyarlık tabelâsı ve kabir levhası ister istemez kendisine yaklaşmakta olduğumu bildiriyor, otuz üç yaşına girdiğim bu günlerde.
Ben ise tam bulunduğum yerden Hâlık-ı Rahimimin bahşetmiş olduğu iman nuru ve Risale-i Nur dürbünü ile sağ tarafıma baktığımda geçmiş zamanın hatalı, günahlı ve gaflet uykulu geçmesine rağmen, Nur deryası ile “ibadet, hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri ile dolu olduğunu fark ettim.”1 Ve sol tarafıma baktığımda eğer bu çizgide yürümeye devam edersem, güzel, süslü, sevimli bir seyrangâha ve yüksek bir nüzhetgâha adım adım gittiğimi hissettiğim o anda; halk otobüsünün radyosunda duyduğum bu nakarat düşüncelerimi farklı yöne çevirdi.
“Gençliğimi geri verseler, bu kez en çok kendimi severim”
Bu haleti 50 yaşından 20 yaşına kadar herkes az ya da çok yaşar. Gençliğim geri verilse diye daha önce kendisi için yapamadığı bir şeyleri hep söylenip durmuştur çoğu zaman. Bu cümle öyle kolay söylenip geçilecek cümlelerden değil, üzerinde düşünülmesi gereken bir haldir. İnsan en çok kendini nasıl sevecektir? Sevse nefsi için mi yoksa gerçek mânâda Hâlık’ı için mi sevecektir? Bu cümledeki ruh halini benimseyenlerin durumu çok zordur. Daha önce kâinata dağıttığı, bir kişide fânileştirdiği veya geçici olanı istemekle bitirdiği sevgisini, bu sefer “Bu kez en çok kendimi severim” diyerek yine fâniliğe gönderecektir. Hata üstüne hata yapacaktır. Ve “Yıllarım gitti, yıllarım gitti“ diyerek isyan edecektir.
Ben ehl-i dünyanın bu sıkıntılı ve zor haletini düşünürken, her düşüncenin peşine Risale-i Nur’dan bir hakikat, bir kelime imdadıma yetişti. “Ey nefis! Aklın varsa bütün muhabbetini topla hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun! Sen, kendi nefsini kendine ma’bud ve mahbub yapıyorsun. Her şeyi nefsine fedâ ediyorsun”2 gibi hakikatler tiryak misal aklıma yapıştı. Üstadımızın ısrarla vurguladığı nefis hesabına gitmekte ısrar edenlerin az bir lezzete mukabil, çok elemler ve teessüfler çektiğini, ilerleyen yıllarda veya yaşlarda kaçınılması imkânsız ruhî, hissî, kalbî sıkıntılı haletlere girdiğini yukarıdaki şarkı nakaratı ayan beyan gösteriyordu. Daha nice cümleler ve nakaratlar Risale-i Nur’u yine haklı çıkarıyordu.
“Sizdeki gençlik katiyen gidecek” diyordu ve onu ebedî gençliği Hâlık-ı Rahim’den başkası da geri veremeyecekti. O zaman Üstadımız şöyle seslendi:
“Yıldız böceği gibi olma. Çünkü o bütün ahbabını ve sevdiği eşyayı karanlığın vahşetine gark eder, nefsinde bir lem’acıkla iktifa eder... Senin bir Mahbûb-u Ezelîyi sevmekliğin lâzımdır”3 “Zaten sana, sende senin nefsine olan şedit muhabbetin, O’nun zâtına karşı muhabbet-i zâtiyedir ki, sen sûiistimal edip kendi zâtına sarf ediyorsun. Öyleyse, nefsindeki ene’yi yırt, Hüve’yi göster. Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, O’nun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sûiistimal etmişsin, cezasını da çekiyorsun. Çünkü, yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşrûanın cezası, merhametsiz bir musîbettir.”4
Evet Ene’yi yırt bu kez, en çok kendini sevme. Evet insan evvelâ nefsini sever, ama sen Mabud’un adına sev. O’nun adına kendine ve kâinata bak. Yanlış sevmeklerden gelen merhametsiz musîbetleri, sevimli ve güzel manzaralara çevir.
Selâm ve duâ ile…
Dipnotlar:
1- 23. Söz 1. Mebhas 2. Nokta.
2- 24. Söz 5. Dal 1. Meyve.
3- age.
4- age.